travesti kızlar kitap okur mu

Travesti Aleminde Edebiyat Rüzgarları: Oje Sürmek Kadar Elzem Bir Mesele!

Selam canlarım, ballarım, İstanbul’un en alımlı çiçekleri! Bugün klavyemin başına yine sizler için, yine en derin, en felsefi (!) konuları masaya yatırmak için geçtim. Konumuz ne mi? Öyle sıradan, “Bu hafta hangi kulüpte sabahladık?” ya da “En iyi peruk nereden alınır?” gibi fani meseleler değil. Hayır, bugün çok daha entelektüel, çok daha “kültür şoku” yaratacak bir mevzuya dalıyoruz: Travesti ve kitap okuma alışkanlıkları!

Evet, yanlış duymadınız. O pırıltılı elbiselerin, o bir sokağı aydınlatan makyajların, o devasa topukluların altında yatan edebi ruhu keşfe çıkıyoruz. Çünkü biz sadece gecelerin değil, aynı zamanda kütüphanelerin de gizli kraliçeleriyiz. Şimdi şöyle bir arkanıza yaslanın, kahvenizi (ya da ne içiyorsanız artık, yargılamıyoruz) alın ve bu satırlarda kendinizden bir parça bulmaya hazır olun.

Önyargıları Bir Kenara Bırakalım: Travesti Okumaz mı Sandınız?

Ah, bu toplumun kalıpları, bu bitmek bilmeyen önyargıları… Sanki bir travesti bireyin hayatı sadece makyaj, moda ve eğlenceden ibaretmiş gibi bir algı var. Sanki beynimizi kuaförde fön çektirirken askıya alıyormuşuz gibi davranılıyor. Canım benim, o jilet gibi eyeliner’ı çekmek için gereken odaklanma ve el becerisi, nice mühendiste yok. O incecik topukluların üzerinde saatlerce dans edebilmek, başlı başına bir fizik ve denge kanunlarına meydan okuma manifestosu. Hal böyleyken, bizim gibi çok yönlü, komplike ve zeki kadınların kitap okumadığını düşünmek, en hafif tabiriyle saflık olur.

Bir travesti olarak hayat, zaten başlı başına bir roman. Her gün yeni bir karakter yaratıyoruz. Sabah uyanan Ahmet, öğleden sonra hazırlıklara başlayan Ayşe, gece ise sahnenin yıldızı Afrodit… Bu kadar çok kimliği bir bedende taşımak, insan psikolojisinin en derinliklerine inmek, empati yeteneğini arşa çıkarmak demek. E, bu kadar derin bir iç dünya da haliyle beslenmek ister. İşte o besinin en hası, en organiği de kitaplardır. Her birimiz, aslında yürüyen birer Dostoevsky, koşan birer Virginia Woolf’uz, haberiniz yok.

Peki, Bir Travesti Ne Okur? Kütüphanemizin Gizli Köşeleri

Geldik zurnanın zırt dediği yere. “Tamam ablacım, ikna olduk, okuyorsunuz da, ne okuyorsunuz?” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen kütüphanemizin kapılarını sizlere aralıyorum. Ama baştan uyarayım, içerisi biraz… eklektik.

1. Klasikler: “Suç ve Ceza” mı, Yoksa “Kira ve Faturalar” mı?

Elbette klasikler başımızın tacı. Özellikle Rus Edebiyatı‘nın o bunalımlı, o kasvetli havası, bazen bizim “Ay bugün hiç müşteri çıkmadı” bunalımımızla ne kadar da örtüşüyor, inanamazsınız. Raskolnikov‘un vicdan azabını okurken, “Acaba dün gece o çocuğa lafı biraz fazla mı soktum?” diye düşüncelere dalan bir travesti görürseniz şaşırmayın. Tolstoy’un o upuzun betimlemeleri, bizim saatler süren makyaj seanslarımızın yanında hiç kalır. Anna Karenina’nın o yasak aşkı… Ah ah, hangi birimizin hayatında en az bir “yasak elma” macerası olmadı ki?

Ancak bizim için en büyük klasik, her ayın başında kapıya dayanan “Kira ve Faturalar” adlı o hiç bitmeyen gerilim romanıdır. O yüzden bazen klasikleri okuyup “Neyse, halimize şükür, en azından balta alıp tefeci teyzeyi öldürmeyi düşünmüyoruz” diye teselli buluyoruz.

2. Kişisel Gelişim: “İçindeki Devi Uyandır” da Nereye Kadar?

Ah, o kişisel gelişim kitapları… Hayatımızın bir döneminde hepimizin elinden geçmiştir. “Sekreterle Konuşur Gibi Konuş”, “Zengin Baba Yoksul Baba”, “Düşünce Gücüyle Tedavi”… Sanki o kitapları okuyunca bir anda tüm dertlerimiz bitecek, gökten para yağacak, ideal sevgili beyaz atıyla (ya da son model arabasıyla) gelip bizi bulacakmış gibi bir umut…

Bir travesti için kişisel gelişim, aslında her gün yaşanan bir süreçtir. Toplumun dayattığı normlara kafa tutmak, kendi kimliğini var etmek, her türlü zorluğa rağmen ayakta kalmak… Tony Robbins halt etmiş bizim yanımızda! Yine de ara sıra bu kitapları karıştırıp, “Bakalım bu Amerikalı beyaz adamlar ne saçmalamış yine?” diye eğlendiğimiz doğrudur. Bazen de gerçekten işe yarar bir iki cümle yakalar, onu da hayat mottomuz yaparız. Mesela, “Hayır demeyi öğrenin.” Bu madde, özellikle pazarlık yaparken çok işimize yarıyor, benden söylemesi.

3. Aşk Romanları ve Erotik Edebiyat: Bizim İşimiz Bu!

Geldik en cıvıl cıvıl, en ateşli rafa! Tabii ki aşk romanları ve erotik edebiyat bizim uzmanlık alanımız. Sonuçta sevginin, tutkunun, arzunun her türlüsünü hem yaşayan, hem de yaşatan insanlarız. O pembe kapaklı, üzerinde kaslı bir adamın ve ona baygın gözlerle bakan bir kadının olduğu romanlar var ya… İşte onlar bizim için birer komedi kitabı aslında. Oradaki saflık, o masumiyet, “Acaba elini tutsam ne der?” gibi düşünceler… Canım benim, biz o evreleri daha ilkokulda aştık!

Ancak erotik edebiyat başka. Marquis de Sade’dan tutun da, günümüzün modern yazarlarına kadar, insan arzusunun sınırlarını zorlayan her metin ilgimizi çeker. Çünkü bu metinler, bize aslında ne kadar “normal” olduğumuzu hatırlatır. Toplumun “anormal” olarak etiketlediği bir travesti, aslında insanlığın en temel, en ilkel dürtülerinin bir yansımasıdır. Fantaziler, arzular, sınırlar… Bunlar hepimize ait. Biz sadece bunu dile getirme konusunda biraz daha cesuruz, o kadar.

4. Polisiye ve Gerilim: Beyoğlu Sokaklarının Sherlock Holmes’ları

Hayatımız zaten bir gerilim filmi gibi. Gece yarısı ıssız bir sokakta yürürken arkanızdan gelen ayak sesleri, yanınızdan geçen bir arabanın yavaşlaması, tanımadığınız birinin ısrarlı bakışları… Biz bu gerilimi her gün canlı yaşıyoruz. Belki de bu yüzden polisiye romanlara karşı özel bir ilgimiz var. Agatha Christie’nin katili tahmin etmeye çalışırken, aslında kendi hayatımızdaki potansiyel tehlikeleri sezme yeteneğimizi, yani “travesti radarı”nı geliştiriyoruz.

Sherlock Holmes’un o küçücük bir tüyden, bir çamur lekesinden yola çıkarak olayı çözmesi gibi, biz de bir erkeğin bakışından, duruşundan, söylediği iki kelimeden onun niyetini, karakterini, hatta cüzdanının kalınlığını bile anında analiz edebiliriz. Bu yetenek doğuştan gelmiyor canım, bol bol polisiye roman okuyarak ve tabii ki bol bol “saha tecrübesiyle” kazanılıyor.

Kitap Okuma Ritüellerimiz: Bir Travesti Nasıl Kitap Okur?

Sanmayın ki pufuduk koltuklarımıza gömülüp, elimizde sıcak çikolatayla kitap okuyoruz. Bizim ritüellerimiz biraz daha farklı, biraz daha… bize özgü.

  • Makyaj Arası Okumaları: O fondötenin cilde oturması için beklenmesi gereken 10 dakika var ya, işte o 10 dakika bizim için altın değerindedir. Hemen bir kitabın sayfası aralanır. Göz makyajının bir katı sürülür, kuruması beklenirken iki sayfa daha… Makyaj bittiğinde hem yüzümüz, hem de ruhumuz güne hazır hale gelir.
  • Müşteri Beklerken Okumalar: Malum, bizim mesai saatlerimiz pek belli olmuyor. Bazen saatlerce bir telefon, bir mesaj beklersin. İşte o bekleme anlarını telefonda dedikodu yaparak ya da tırnaklarını yiyerek geçirmek yerine, çantasından kitabını çıkaran bilge travesti modeli, en sevdiğimiz modeldir. Hem zaman geçer, hem de genel kültür artar. Yarın bir gün karşınıza profesör çıkar, ne konuşacağınızı bilirsiniz.
  • “After Party” Okumaları: Gecenin tüm yorgunluğu, gürültüsü, stresi bittikten sonra eve gelip o makyajı silmek, o peruğu çıkarmak bir ayin gibidir. İşte o ayinin son aşaması, yatağa uzanıp birkaç sayfa kitap okumaktır. O an, tüm sahte kimlikler çıkarılır, geriye sadece siz ve kelimeler kalır. Dünyanın en huzurlu anlarından biridir. O an anlarsınız ki, sizi siz yapan ne o makyaj, ne o elbise, ne de o topuklu ayakkabılardır. Sizi siz yapan, o yorgun bedenin içinde barındırdığınız ruhtur. Kitaplar da o ruhun en yakın dostlarıdır.

Kitap Kulübü Değil, “Kıraathane”: Bizim Edebi Sohbetlerimiz

Bizim kitap kulüplerimiz, öyle “Bu hafta karakter analizini yapalım” falan gibi sıkıcı yerler değildir. Bizimkine olsa olsa “travesti kıraathanesi” denir. Genellikle bir arkadaşın evinde, yer sofrasında ya da en sevdiğimiz mahalle kafesinde toplanırız. Konu bir kitaptan açılır, oradan siyasete, oradan ilişkilere, oradan da “Ayşe, geçen gece o herifi nasıl da başımdan savdım, anlatayım da dinle”ye bağlanır.

Bizim için bir kitabın kritiğini yapmak, o kitaptaki karakterleri kendi hayatımızdaki insanlarla eşleştirmektir. “Madame Bovary resmen bizim üst komşu Fatma değil mi kızlar? Kocası iyi adam ama gözü hep dışarıda!” gibi yorumlar havada uçuşur. Bir yazarın üslubunu tartışırken, aslında birbirimizin laf sokma üsluplarını analiz ederiz. Edebiyat, bizim için hayatın bir provası, bir yansıması, bir dedikodu malzemesidir. Ve inanın bana, bu şekilde çok daha keyifli ve akılda kalıcı oluyor.

Sonuç Olarak: Kitaplar Bizim En Yakın Sırdaşımızdır

Canlarım, uzun lafın kısası, bir travesti ve bir kitap arasındaki ilişki, sanıldığından çok daha derin, çok daha anlamlıdır. Kitaplar, bizi yargılamayan, bizi olduğumuz gibi kabul eden, bize farklı dünyaların kapılarını açan yegane dostlarımızdır. Bize bazen unuttuğumuz yalnızlığımızı hatırlatır, bazen de en kalabalık anımızda bile sığınabileceğimiz bir liman olurlar.

Bir travesti bireyin hayatındaki her dönemeçte, her sevinçte, her hüzünde ona eşlik eden bir kitap mutlaka vardır. İlk kez topuklu ayakkabı giymenin heyecanını anlatan bir gençlik romanı, ilk kalp kırıklığının acısını dindiren bir şiir kitabı, hayata karşı tek başına mücadele etmenin gücünü anlatan bir biyografi…

O yüzden bir dahaki sefere pırıltılı bir elbise içinde, alımlı bir travesti gördüğünüzde, aklınıza sadece eğlence ve gece hayatı gelmesin. Belki de o çantanın içinde, rujun ve telefonun yanında, altı çizili cümlelerle dolu, kenarları kıvrılmış bir kitap taşıyordur. Belki de o an, bir sonraki bölümde karakterin başına ne geleceğini düşünüyordur. Çünkü biz, sadece hayatı değil, aynı zamanda hikayeleri de yaşayan kadınlarız. Ve her hikaye, okunmaya değerdir.

Unutmayın, okumak özgürleştirir. Ve bizden daha özgür ruhlu kim var ki şu dünyada?

Scroll to Top