şişli travestiler

Şişli Travestiler ile Unutulmaz Rolex Muhabbetim

İstanbul gecelerinin nabzını tutan, topuklu ayakkabı seslerinin neona karıştığı bloguma tekrar hoş geldiniz. Bu şehirde yaşayan bilir; her köşe başında sizi şaşırtacak, “Yok artık, bu da mı oldu?” dedirtecek bir hikaye mutlaka vardır. İşte benim de geçenlerde başımdan geçen, hem kahkahalara boğulduğum hem de hayatı sorguladığım, dillere destan bir anım var. Konumuz: Şişli travestiler ve bir adet sahte Rolex. Evet, yanlış duymadınız. Hazırsanız kemerlerinizi bağlayın, çünkü sizi Şişli’nin ara sokaklarında, bol simli ve bir o kadar da felsefi bir yolculuğa çıkarıyorum.

Gecenin Bir Yarısı Gelen O ‘Acil Durum’ Telefonu

Her şey, en yakın arkadaşım Mert’in gecenin bir yarısı beni telaşla aramasıyla başladı. Telefondaki sesi o kadar panik doluydu ki, ya evini su basmıştı ya da çok sevdiği kedisi Fıstık yine saksıdaki toprağı eşeleyip kendini çamura bulamıştı. “Abi, çok acil Şişli’ye gelmen lazım!” diye bağırdığında, aklıma binbir türlü felaket senaryosu üşüştü. Mert’i sakinleştirmeye çalışarak, “Oğlum ne oldu, anlat sakin sakin,” dedim. Cevabı ise beklediğimin çok ötesindeydi: “Abi anlatamam, gelince görürsün. Sadece gel. Büyük rezillik!”

Mert bu, tanırım. Dramayı sever. Pireyi deve yapma konusunda üzerine yoktur. Ama sesindeki o titreme, bu sefer durumun farklı olduğunu fısıldıyordu. Üzerime ne bulduysam geçirip kendimi taksiye attım. Şoföre “Şişli merkez, en acilinden lütfen!” derken, aklımda dönüp duran tek bir soru vardı: Bu çocuk yine neye bulaşmıştı?

Taksi beni Mert’in attığı konumda, Şişli’nin o meşhur, hareketli ve asla uyumayan ara sokaklarından birinde indirdi. Etraf cıvıl cıvıl, hayat tüm hızıyla akıyordu. Birkaç adım attıktan sonra Mert’i gördüm. Bir apartmanın girişinde, iki yanında heykel gibi duran iki muhteşem kadınla hararetli bir sohbete dalmıştı. Yaklaştıkça kadınların aslında şehrin en renkli simaları, yani Şişli travestiler olduğunu anladım. Mert’in yüzündeki ifadeyi görmeniz lazımdı; pişmanlık, çaresizlik ve biraz da “beni buradan kurtarın” yalvarışı vardı.

Yanlarına vardığımda, Mert’in iki yanındaki güzellerden uzun boylu, sarışın olanı beni baştan aşağı süzdü ve o buğulu sesiyle, “Oo, destek kuvvet de geldi,” dedi. “Hoş geldin yakışıklı, arkadaşın biraz borçlu da bize.”

Mesele Bir Rolex’ten Çok Daha Fazlasıydı

İşte o an film koptu. Borç mu? Mert’in kime, ne borcu olabilirdi? Aklıma gelen ilk şey, Mert’in bir mekanda hesap ödemeden kaçmaya çalıştığı ve bu güzel hanımefendilerin de onu yakaladığıydı. Ama durum çok daha karmaşık ve bir o kadar da komikti.

Kısa bir sessizliğin ardından, esmer olan, adının sonradan Asu olduğunu öğrendiğim hanımefendi durumu özetledi: “Canım, arkadaşın bize bu Rolex‘i verip ‘orijinal, yemin ederim’ dedi. Biz de inandık, bir gecelik muhabbetimize karşılık kabul ettik. Ama sonra baktık ki, bu saat bildiğin Eminönü işi. Akrep yelkovanı protesto ediyor, dönmüyor!”

Başımı Mert’e çevirdim. Yüzü kıpkırmızıydı. Meğer bizim akıllı Mert, cebinde parası kalmayınca, birkaç ay önce Kapalıçarşı’dan “Abi orijinalinden ayıramazsın, suya bile girer,” gazıyla aldığı sahte Rolex’i bu hanımlara ‘teminat’ olarak vermeye çalışmış. Şişli travestiler ise, tahmin edebileceğiniz gibi, bu numarayı yutacak son insanlardı. Onlar ki hayatın her türlü ‘replikasıyla’ karşılaşmış, gerçeği sahtesinden bir bakışta ayıracak tecrübeye sahip insanlardı.

Sarışın olan, adının Ezel olduğunu öğrendiğim afet, elindeki saate tiksinir gibi bakarak söze girdi: “Kuzum, biz bu sokaklarda ne ‘orijinal’ sevgiler, ne ‘gerçek’ aşklar gördük. Hepsi sahte çıktı. Bari saatimiz gerçek olsaydı, değil mi ama?”

Bu laf üzerine ortamda buz gibi bir hava esti. Mert iyice küçülmüş, yerin dibine girmek için adeta yer arıyordu. İşte o an anladım ki, bu sadece bir saat meselesi değildi. Bu, güven, dürüstlük ve beklentiler üzerine kurulu, derin bir felsefi tartışmanın başlangıcıydı.

Şişli Sokaklarında Felsefe: Orijinal Olan Nedir?

Ben durumu toparlamak için araya girmeye çalıştım. “Hanımefendiler, bir yanlış anlaşılma olmuş. Arkadaşım adına özür dilerim. Nedir borcumuz, ödeyelim, bu tatsızlık bitsin,” dedim.

Asu, elini beline koyup o meşhur ‘diva’ duruşunu aldı. “Tatlım, mesele para değil. Mesele niyet. Bu devirde kim kime güvenecek? Herkes bir maskenin arkasında. Senin arkadaşın da kendine bir ‘zengin çocuk’ maskesi takmış, ama altı boş. Tıpkı bu saat gibi. Dışı pırıl pırıl, içi tıkır tıkır.”

Ezel, Asu’nun lafını tamamladı: “Aynen öyle canım. Biz burada her gece onlarca hikaye dinliyoruz. Evli ama ‘mutsuzum’ diyen adamlar, ‘karım beni anlamıyor’ edebiyatı yapanlar… Hepsi birer sahte Rolex gibi. Dışarıdan bakınca aile babası, statü sahibi. Ama gel gör ki içleri çürümüş. Bize gelince ‘gerçek’ bir şeyler arıyorlar. E madem gerçeği arıyorsun, neden kendin sahtesin be adam?”

İşte bu sözler, o an beynimde şimşekler çaktırdı. Şişli travesti kızlar sadece gecelerin değil, aynı zamanda hayatın da filozoflarıydı. O süslü püslü, abartılı gibi görünen dış görünüşlerinin altında, insan doğasına dair o kadar keskin ve doğru gözlemleri vardı ki, hayran kalmamak elde değildi. Mert’in sahte Rolex’i, toplumdaki ikiyüzlülüğün, sahte ilişkilerin ve yapay kimliklerin mükemmel bir metaforu haline gelmişti.

Konu bir anda saatten çıkıp, insanların neden kendileri olamadığına, neden sürekli başkalarını kandırmaya çalıştıklarına ve en önemlisi, neden kendilerini kandırdıklarına geldi. Ezel, kendi hayatından örnekler vermeye başladı: “Bize ‘sahte kadın’ diyenler var. Ama bir düşün bakalım, asıl sahte olan kim? Ben neysem oyum. Hissettiğim gibi yaşıyor, görünüyorum. Ya onlar? Ofiste patronuna yaltaklanan, evde karısına yalan söyleyen, arkadaşına kazık atan adam mı daha gerçek, yoksa ben mi?”

O an, Şişli’nin o loş sokağında, hayatımın en aydınlatıcı derslerinden birini alıyordum. Bu kadınlar, toplumun onlara dayattığı tüm rolleri reddedip, kendi gerçekliklerini var etme cesaretini göstermişlerdi. Bu yüzden sahteliğe karşı inanılmaz bir radarları vardı. Mert’in o ucuz saati, onların bu hassas radarında anında ötmüştü.

Pazarlık Sanatı ve Beklenmedik Bir Dostluk

Felsefi derinlik bir yana, ortada çözülmesi gereken somut bir sorun vardı. Mert’in borcu. Asu, “Neyse, felsefeyi bırakalım da sadede gelelim. Arkadaşının bize bir ‘muhabbet borcu’ var. Ya adam gibi ücretini öder ya da biz bu saati alır, ‘İbretlik Eşyalar’ köşemize koyarız,” dedi ve göz kırptı.

Ben de gülerek, “Tamamdır, anlaştık. Ücret neyse ödeyeceğim. Ama bir şartla,” dedim. İkisi de merakla yüzüme baktı. “Bu gece sizin misafiriniz olalım. Bize bu sokakların hikayelerini anlatın. Bu sahte Rolex muhabbetinin şerefine, birer kahve ısmarlayın bize.”

Bu teklifim ikisinin de çok hoşuna gitti. Ezel kahkahayı bastı. “Vay, pazarlık yeteneği de varmış! Sevdim seni. Tamamdır, anlaşma kabul. Ama kahveler bizden değil, senden. Buranın en iyi kahvecisini biliriz, oraya götürürüz sizi.”

Ve böylece, o gergin ve tuhaf başlayan gece, beklenmedik bir şekilde sıcak bir sohbete dönüştü. Yakındaki salaş ama bir o kadar da samimi bir kafeye oturduk. Mert hala utancından yerin dibindeydi ama Asu ve Ezel’in esprili ve rahat tavırları sayesinde o da yavaş yavaş çözülmeye başladı.

O gece bize neler anlatmadılar ki… Şişli travestiler olarak yaşadıkları zorlukları, komik anılarını, karşılaştıkları inanılmaz insan tiplerini… Bir an kahkahalarla gülerken, bir sonraki an bir dramın içinde buluyorduk kendimizi. Gecenin sonunda anladım ki, bu renkli dünyanın kapılarını aralamak, aslında insanı ve hayatı anlamak için eşsiz bir fırsattı. Onlar, toplumun görmezden geldiği, önyargıyla yaklaştığı ama aslında en ‘gerçek’ insanlardı.

Sahte Rolex’ten Alınan Gerçek Dersler

Kafeden ayrılırken Mert, mahcup bir şekilde Asu ve Ezel’e tekrar özür diledi ve borcunu fazlasıyla ödedi. Asu, parayı alırken Mert’in omzunu patpatladı. “Aferin çocuk. Bak, dürüst olunca her şey nasıl da çözülüyor. Bir daha sakın böyle numaralara girme. Unutma, bu hayatta en pahalı şey güvendir. Ve onun replikası olmaz.”

Eve dönerken Mert’le ikimiz de uzun bir süre sessiz kaldık. Sonunda sessizliği ben bozdum: “Eee, ne öğrendik bu gece?”

Mert, derin bir nefes aldı. “Abi, sahte bir saatle bile rezil olmanın ötesinde, insanın kendine ne kadar yalan söylediğini öğrendim. O an kendimi çok havalı zannetmiştim ama aslında ne kadar zavallı bir durumda olduğumu yüzüme vurdular. Ve bunu, hayatımdaki herkesten daha dürüst bir şekilde yaptılar.”

O gece benim için de unutulmazdı. Bir sahte Rolex etrafında dönen o absürt olay, bana insan ilişkileri, dürüstlük ve kimlik üzerine çok şey öğretmişti. Şişli travestiler, sadece birer gece kelebeği değil, aynı zamanda hayatın içinden süzülüp gelmiş, bilge ruhlardı. Onların dünyasına bir anlığına da olsa misafir olmak, kendi ‘sahte’liklerimizi sorgulamak için bir ayna tutmak gibiydi.

Eğer bir gün yolunuz Şişli’ye düşerse ve o renkli, cıvıl cıvıl sokaklarda yürürseniz, etrafınıza bir de bu gözle bakın. Her bir simin, her bir takma kirpiğin altında, size hayatla ilgili en gerçek dersleri verebilecek inanılmaz hikayeler ve derin bir bilgelik yatıyor olabilir. Unutmayın, bazen en gerçek dersleri, en beklenmedik yerlerde, en beklenmedik insanlardan alırız. Tıpkı benim o gece sahte bir Rolex sayesinde öğrendiğim gibi.

Scroll to Top