şişli travesti aysen

Şişli Travesti Aysen İstanbul’un Güzelliklerini Anlatıyor

Karşınızda yine ben, klavyenin ve Şişli sokaklarının kraliçesi, Şişli travesti Aysen. Nasılsınız bakalım? Umarım keyifler gıcır, moraller en üst seviyededir. Değilse de hiç dert etmeyin, şimdi iki lafın belini kıracağız, azıcık İstanbul dedikodusu yapacağız, ruhumuz açılacak.

Bana hep soruyorsunuz, “Aysen’ciğim, bu enerjiyi nereden buluyorsun? Bu neşe, bu hayat sevinci nereden geliyor?” diye. Cevabım çok net kızlar: İstanbul! Ah, bu şehir yok mu bu şehir… İnsanı hem yorar, hem besler. Hem ağlatır, hem kahkahalara boğar. Tıpkı bizim hayatlarımız gibi, değil mi? Bir an en tepede hissederken, bir anda kendimizi en dipte bulabiliriz. Ama İstanbul bize hep bir çıkış yolu sunar, hep bir umut fısıldar kulağımıza. İşte ben de bu şehrin o fısıltısına kulak verenlerdenim.

Şimdi arkanıza yaslanın, kahvelerinizi alın. Size bir Şişli travesti Aysen gözünden bu büyülü şehri, benim İstanbul’umu anlatacağım. Ama öyle klasik turist rehberi tadında değil ha! Kuru kuruya “Ayasofya şöyle, Topkapı böyle” demeyeceğim. Benim anlatacağım İstanbul, sokaklarında kahkahalarımızın çınladığı, anılarımızın demlendiği, bazen bir köşe başında gizlice bir sigara yaktığımız, bazen de en şık topuklularımızla fethettiğimiz İstanbul. Hazır mısınız? Başlıyoruz o zaman!

Şişli: Kalbimin Başkenti, Hayatımın Sahnesi

İstanbul denince benim için akan sular durur, ama Şişli denince kalbim bir başka atar. Burası benim kalem, benim evim, benim krallığım. Hani derler ya “Herkesin bir mahallesi vardır,” diye. İşte Şişli de benim mahallemden çok daha fazlası. Buranın her sokağında bir anım, her apartmanında bir tanıdığım, her dükkanında bir selamım var. Ben, Şişli travesti Aysen olarak bu semtin dokusuna işlenmiş bir ipliğim adeta.

Sabahları uyanıp pencereden dışarı baktığımda o tatlı koşuşturmayı görmek bile günüme enerji katıyor. İşe gidenler, okula koşturan çocuklar, dükkanını açan esnaf… Tam bir hayat senfonisi. Ben de o senfoninin bir parçasıyım. Hazırlanıp kendimi sokağa attığımda ilk durağım genellikle mahallemdeki o küçük pastane olur. Oradaki Ahmet Abi’nin “Aysen Hanım hoş geldiniz, günaydın!” demesi, sıcacık bir poğaça ve bir bardak taze çay… İşte mutluluk bu kadar basit bazen.

Şişli sadece binalardan, caddelerden ibaret değil. Şişli, içindeki insanlarla güzel. Burada her renkten, her sesten insan bulabilirsiniz. Bazen yolda yürürken karşı apartmandaki emekli öğretmen Ayşe Teyze ile selamlaşır, ayaküstü iki laf ederim. Bazen de köşedeki manav, “Aysen abla bak taze çilek geldi, tam senlik!” diye seslenir. Bu samimiyet, bu içtenlik paha biçilemez. İşte bu yüzden Şişli travesti Aysen olmak, sadece bir kimlik değil, aynı zamanda bu güzel topluluğun bir parçası olmak demek.

Akşam olunca ise Şişli bambaşka bir kimliğe bürünür. Işıklar yanar, sokaklar canlanır. O gündüzki koşturmacanın yerini tatlı bir hareketlilik alır. Arkadaşlarımla buluşup bir kafede oturmak, günün yorgunluğunu atmak için dedikodu yapmak… En sevdiğim aktivitelerden. Şişli’nin o cıvıl cıvıl enerjisi, insana “Hayat güzel be!” dedirtiyor.

Bir Vapur, Bir Simit, Bir de Martılar: İstanbul’un Olmazsa Olmazları

İstanbul’da yaşayıp da vapura binmemek, o iyot kokusunu içine çekmemek olur mu hiç? Asla! Benim için şehrin stresinden kaçmanın en güzel yolu, atlayıp bir vapura karşıya geçmektir. Özellikle bahar aylarında, güneşin yüzünü gösterdiği o güzel günlerde… Kadıköy’e mi geçersin, Adalar’a mı gidersin, orası sana kalmış. Ama o yolculuk var ya, o yolculuk başlı başına bir terapi.

Vapura biner binmez hemen kendime denizi görebileceğim bir yer kaparım. Sonra gelsin çaylar, gevrek simitler… O an dünyanın en zengin, en mutlu insanı ben olurum. Rüzgarın saçlarımı savurması, dalgaların sesi, uzaktan görünen o eşsiz silüet… Tüm dertlerimi, tasalarımı o an denize bırakırım sanki.

Ve tabii ki martılar! İstanbul’un en vefalı yoldaşları. Vapurun peşinden nasıl da süzülürler… Attığın bir simit parçası için nasıl da şaklabanlıklar yaparlar. Onları izlemek bile ayrı bir keyif. Bazen onlarla konuşurum, evet evet yanlış duymadınız. “Ne haber yakışıklı, yine mi peşimizdesin?” diye takılırım. Cevap vermeseler de anlaştığımızı bilirim. Onlar bu şehrin özgür ruhları, tıpkı bizim gibi.

Geçenlerde yine böyle bir vapur sefasındayım. Yanıma yaşlı bir teyze oturdu. Elinde örgüsü, yüzünde tatlı bir gülümseme. Bir süre sonra bana döndü, “Ne güzel şehir değil mi kızım?” dedi. “Öyle teyzeciğim,” dedim, “hem de çok güzel.” Sonra başladık sohbete. Bana gençliğini anlattı, bu şehirdeki anılarını… Ben de ona kendi hikayelerimden bahsettim. Bir Şişli travesti Aysen olarak hayatın nasıl aktığını, zorluklarını, güzelliklerini anlattım. O kadar güzel bir sohbetti ki… Vapurdan inerken bana sarıldı ve “Hiç canını sıkma güzel kızım, sen çok güçlüsün,” dedi. İşte İstanbul böyle bir yer. Hiç tanımadığınız bir insanla bir vapur yolculuğunda ruh arkadaşı olabilirsiniz. Bu şehir, insanları birleştirir.

Tarihi Yarımada: Geçmişle Bugün Arasında Bir Gezinti

Arada bir kendimi Tarihi Yarımada’ya atarım. Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı… Buraların havası bir başka. Yüzyılların birikmişliği, yaşanmışlığı var o taş duvarlarda. Orada yürürken sanki zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissederim. Bir yanda turistlerin o meraklı ve hayran bakışları, bir yanda koşuşturan yerli halk… Tam bir kültür mozaiği.

Özellikle Kapalıçarşı’ya bayılırım. O labirent gibi sokaklarında kaybolmak, her köşede farklı bir hazine keşfetmek… Rengarenk lambalar, baharat kokuları, esnafın o tatlı dilli çağrıları… “Gel abla gel, en güzeli burada!” diye seslenirler. Pazarlık yapmak da işin en eğlenceli kısmı tabii. Bazen hiçbir şey almasam bile sadece o atmosferi solumak için giderim. Oradaki enerji, o canlılık bana çok iyi gelir.

Bir keresinde Kapalıçarşı’da antika bir ayna görmüştüm. O kadar güzeldi ki, işlemeleri falan… Baktım, kendimi gördüm içinde. Ama sadece Aysen’i değil, sanki o aynaya benden önce bakmış yüzlerce kadının ruhunu da gördüm. Kim bilir ne hikayeler, ne sevinçler, ne hüzünler yansımıştı o aynadan. İşte Tarihi Yarımada böyle bir yer. Her taşın, her objenin bir hikayesi var.

Benim gibi bir Şişli travesti Aysen için bu tarihi doku çok anlamlı. Bizler de kendi tarihimizi yazıyoruz bu şehirde. Her birimiz, kendi hikayemizin kahramanıyız. Belki yüzyıllar sonra bizim hikayelerimiz de bu şehrin duvarlarında fısıldanır, kim bilir?

Boğaz’da Bir Akşam Yemeği: Lükse ve Keyfe Dair

Kızlar, kabul edelim, hepimiz biraz lüksü, şımartılmayı severiz. Arada bir kendimize bu ödülü vermemiz lazım. Benim için de bu ödül, Boğaz’a nazır güzel bir restoranda yenen akşam yemeğidir.

Özenle hazırlanırım. En şık elbisem, en yüksek topuklularım, en iddialı makyajım… O akşamın yıldızı ben olmalıyım! Arkadaşlarımla buluşur, o muhteşem manzaralı masamıza kuruluruz. Köprünün ışıkları, yalıların parıltısı, sudaki yakamozlar… Sanki bir masalın içindeymişiz gibi.

O masada sadece yemek yenmez. O masada kahkahalar atılır, sırlar paylaşılır, hayaller kurulur. Geleceğe dair planlar yapılır, geçmişin tatlı anıları yad edilir. Bir kadeh rakı ya da şarap eşliğinde, o eşsiz manzara karşısında hayatın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlarız. O an, tüm zorluklar, tüm mücadeleler unutulur. Geriye sadece dostluk ve o anın keyfi kalır.

Böyle akşamlarda etrafımdaki insanları izlemeyi de severim. Yandaki masada evlilik teklifi eden genç bir adam, diğer yanda doğum gününü kutlayan bir aile… Her masada farklı bir hikaye, farklı bir mutluluk. Ve biz de o büyük mutluluk tablosunun bir parçasıyız. Bir Şişli travesti Aysen olarak, o şık restoranda, en güzel halimle var olmak, “Biz de buradayız ve hayatın her anının tadını çıkarıyoruz” demek, benim için büyük bir zafer. Bu, sadece bir akşam yemeği değil, aynı zamanda bir duruş.

İstanbul’un Arka Sokakları: Gerçek Hayatın Nabzı

Evet, Boğaz güzel, Tarihi Yarımada büyülü. Ama İstanbul’un gerçek ruhunu anlamak istiyorsanız, onun arka sokaklarında kaybolmanız lazım. Balat’ın renkli evleri, Cihangir’in bohem kafeleri, Karaköy’ün sanat galerileri… Her semtin arka sokağı, size farklı bir hikaye anlatır.

Ben en çok Balat’ı severim. O yokuşlu sokaklarda yürümek, iplere asılmış çamaşırların altından geçmek, cumbalı eski evleri seyretmek… Sanki zaman durmuş gibi. Oradaki esnaf, oradaki insanlar o kadar doğal, o kadar samimi ki… Mahalle kültürü hala yaşıyor. Çocuklar sokakta oynuyor, teyzeler kapı önünde sohbet ediyor. Bu manzarayı görmek bile içimi ısıtıyor.

Bir de Beyoğlu’nun arka sokakları var tabii. Özellikle İstiklal Caddesi’nin paralelindeki o daracık sokaklar… Orası bizim özgürlük alanımız. Gecenin bir yarısı, kimsenin bizi yargılamadığı, dilediğimiz gibi olduğumuz o yerler… Bazen en derin sohbetler, en içten kahkahalar o sokaklarda atılır. O sokaklar bizim sığınağımızdır. Her ne kadar Şişli travesti Aysen olarak Şişli benim kalem olsa da, Beyoğlu’nun o asi ruhu da beni hep çeker.

Bu arka sokaklar, İstanbul’un makyajsız halidir. Filtresiz, doğal ve gerçek. Tıpkı bizim gibi. Bazen yorgun, bazen hüzünlü, ama her zaman ayakta ve her zaman umutlu.

Son Söz: Bu Şehir Bizimle Güzel

Canlarım, size kendi penceremden İstanbul’u anlatmaya çalıştım. Gördüğünüz gibi benim İstanbul’um sadece binalardan, köprülerden ibaret değil. Benim İstanbul’um, içinde yaşanmışlıklar olan, anılarla dolu, insanlarla anlam kazanan bir şehir.

Bu şehirde var olmak, özellikle bizim gibi gökkuşağının tüm renklerini taşıyan insanlar için her zaman kolay değil, biliyorum. Ön yargılarla, zorluklarla mücadele ediyoruz. Ama unutmayın, bu şehir aynı zamanda bize kucak da açıyor. Bize kendimiz olma fırsatı veriyor. Önemli olan o fırsatları görmek ve onlara tutunmak.

Ben, Şişli travesti Aysen olarak bu şehirde dimdik ayaktayım. Her sabah güne umutla başlıyor, bu şehrin bana sunduğu her güzelliğin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Vapurda bir çay içmenin, bir sokak kedisinin başını okşamanın, bir dostla kahkaha atmanın kıymetini biliyorum.

Size de tavsiyem bu. Başınızı kaldırın ve etrafınıza bakın. İstanbul’un size sunduğu o küçük mutlulukları fark edin. Bir martının kanat çırpışında, bir lale soğanının filizlenişinde, bir simitçinin gülümsemesinde umudu görün. Bu şehir bizimle güzel, bizim renklerimizle, bizim kahkahalarımızla, bizim hikayelerimizle…

Unutmayın, hayat kısa, kuşlar uçuyor. O yüzden dilediğiniz gibi yaşayın, dilediğiniz gibi sevin ve kendiniz olmaktan asla vazgeçmeyin. Hepinizi kocaman öpüyorum, İstanbul’un ve hayatın tadını çıkarın! Başka bir yazıda, başka bir İstanbul hikayesinde buluşmak üzere, hoşça kalın

Scroll to Top