Selam canlarım Ben Suna, namıdiğer İstanbul’da en tatlı bela, en keyifli travesti. Bugün klavyenin başına geçtim, size biraz içimi dökeyim, biraz gülelim, biraz da şu hayat denen garip senaryoyu masaya yatıralım dedim. “Aman Suna, sen de ne anlatacaksın?” demeyin. Bende ne cevherler, ne hikayeler var bir bilseniz, küçük dilinizi yutarsınız. Oturun şöyle rahat bir yere, alın kahvenizi çayınızı, başlıyoruz!
Kolay İçerik
Bir Keyifli Travesti Olmak Kolay Mı Sandın?
Hayır canım, kolay değil. Ama kim demiş ki zor olan güzel değildir? Her sabah gözümü açtığımda aynada gördüğüm o kadına, yani kendime, “Günaydın fıstık, bugün de harika bir gün olacak!” diyorum. Pozitif enerji, hayatın şifresi. Bazen topuklu ayakkabıyla Arnavut kaldırımlarında cambazlık yapmak, bazen de rimeli akmış bir halde gecenin bir yarısı eve dönmek var bu işin içinde. Ama her anı dolu dolu, her anı bir macera.
İstanbul sokaklarında salınırken, kendimi podyumdaki bir süpermodel gibi hissediyorum. Bakışlar üzerimde, kimisi hayranlıkla, kimisi merakla, kimisi de “Bu neyin nesi?” der gibi bakıyor. Hepsine bir gülümseme yolluyorum. Çünkü biliyorum ki, benim enerjim, benim neşem onlara da bulaşacak. Bir keyifli travesti olmak, sadece topuklu giyip makyaj yapmaktan ibaret değil. Bu bir duruş, bir felsefe. Hayata karşı “Ben buradayım, rengimle, neşemle ve tüm varlığımla!” deme şekli.
Geçen gün taksiye bindim, taksimetre açıldı, yolculuk başladı. Şoför amca dikiz aynasından bana bir bakıyor, bir yola bakıyor. En sonunda dayanamadı, “Abla,” dedi, “sen ne iş yapıyorsun?” Dedim, “Amca, ben profesyonel mutluluk dağıtıcısıyım.” Adam bir an duraksadı, sonra bir kahkaha patlattı. “Vay be,” dedi, “ne güzel meslekmiş!” İşte o an anladım ki, yaptığım iş tam olarak bu. İnsanların suratına bir tebessüm kondurmak, günlerine küçük bir neşe katmak. Bu, paha biçilemez bir duygu.
Suna’nın İstanbul Maceraları: Güldüren ve Düşündüren Anılar
İstanbul, ah İstanbul… Bu şehir benim oyun alanım. Her köşe başında bir anı, her sokakta bir kahkaha saklı. Size birkaçını anlatayım da, ne demek istediğimi daha iyi anlayın.
Vapurda Çay Keyfi ve Beklenmedik Hayranlar
Bir gün Kadıköy’den Eminönü’ne geçiyorum. Vapurda en sevdiğim yerdeyim, martılara simit atıyorum, bir yandan da çayımı yudumluyorum. Yanıma iki tane yaşlı teyze oturdu. Biri diğerinin kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Anladım ki dedikodu seansı başladı. Konu tabii ki benim!
Biraz sonra cesaretini toplayan teyzelerden biri, “Kızım, saçların ne güzelmiş, peruk mu?” diye sordu. Güldüm, “Yok teyzeciğim, Allah vergisi, biraz da kuaförümün mahareti,” dedim. Sohbet oradan bir açıldı, sormayın gitsin. Evlilik programlarından, komşu kızının düğününe, oradan da pahalılığa kadar her şeyi konuştuk. Vapur iskeleye yanaştığında, teyzelerden biri elimi tuttu, “Sen çok tatlı bir kızsın, Allah yolunu açık etsin. Televizyona çıksan reyting rekorları kırarsın,” dedi. İşte o gün anladım ki, samimiyet her kapıyı açan sihirli bir anahtar. Bir keyifli travesti olarak en büyük gücümün bu olduğunu biliyorum. İnsanlara ön yargısız yaklaştığımda, onlar da bana aynı şekilde karşılık veriyor.
Kapalıçarşı’da Pazarlık Sanatı
Kapalıçarşı benim için bir hazine adası. Renkler, kokular, sesler… Tam bir cümbüş. Geçenlerde turist bir arkadaşımı gezdirmek için gittim. Bir dükkana girdik, arkadaşım bir lamba beğendi. Satıcı, turist olduğunu anlayınca fiyatı arşa çıkardı.
Hemen devreye girdim. “Hop hemşerim, o ne öyle? Altından mı bu lamba?” diye girdim mevzuya. Adam beni görünce önce bir şaşırdı, sonra “Abla hoş geldin,” dedi. Başladık pazarlığa. Ben “O paraya ben sana beş lamba alırım,” diyorum, o “Abla maliyeti kurtarmıyor,” diyor. Yarım saatlik çetin bir mücadelenin sonunda, lambayı neredeyse yarı fiyatına aldık. Dükkândan çıkarken adam arkamdan seslendi: “Abla, sen ticaretle uğraşsan hepimizi batırırsın!” İşte bu da benim pazarlık yeteneğim. Hayatın her alanında pazarlık yaparım ben. Mutluluktan bir gram eksik almam, neşeden bir kuruş indirim yapmam!
Güzellik Sırları mı? Asıl Sır İçeride!
Çok soruyorsunuz, “Suna bu güzelliği neye borçlusun?” diye. Kremler, serumlar, maskeler… Evet, hepsi var. Kendime bakmayı, cildimi şımartmayı seviyorum. Ama size asıl sırrımı vereyim mi? İçten gelen bir ışıltı.
Bir kadın (ya da erkek, fark etmez) ne zaman en güzeldir biliyor musunuz? Kendini sevdiği, kendine güvendiği ve kahkaha attığı zaman. Rimeliniz aksa da, rujunuz dağılsa da, eğer gözlerinizin içi gülüyorsa, sizden güzeli yoktur. Sabahları aynaya baktığınızda kendinize iltifat edin. “Bugün ne kadar da çekiciyim!” deyin. “Bu enerjiyle dağları delerim!” deyin. Göreceksiniz, gününüz nasıl değişecek.
Benim en favori güzellik ürünüm, kahkaham. Stresi azaltır, yüz kaslarını çalıştırır, mutluluk hormonu salgılatır. Daha ne olsun? Bir de bol su tabii, içten nemlenmek önemli. Ama en önemlisi, ruhunuzu beslemek. İyi müzikler dinleyin, güzel filmler izleyin, sizi mutlu eden insanlarla vakit geçirin. Negatif insanları, dedikoducuları, enerji emicileri hayatınızdan bir an önce çıkarın. Bakın o zaman nasıl parlıyorsunuz. Unutmayın, en keyifli travesti bile, etrafı negatiflikle çevriliyse solar gider. Kendi bahçenizin bahçıvanı sizsiniz, o bahçeye sadece güzel çiçekler ekin.
Hayat Felsefem: “Takma Kafana, Salla Topukları!”
Hayat inişli çıkışlı bir yol. Bazen düz asfaltta ilerler gibi hissedersiniz, bazen de engebeli bir arazide bata çıka gidersiniz. Önemli olan, düştüğünde kalkmayı bilmek. Benim de canımın sıkıldığı, moralimin bozulduğu zamanlar oluyor. Ama o anlarda kendime şunu hatırlatıyorum: “Suna, bu da geçecek.”
Bir sorunla karşılaştığımda önce bir derin nefes alırım. Sonra kendime sorarım: “Bunu çözmek için ne yapabilirim?” Çözebileceğim bir şeyse, kollarımı sıvar işe koyulurum. Çözemeyeceğim bir şeyse, “Takma kafana, salla topukları!” derim. Endişelenmek, sorunu çözmez. Sadece enerjinizi tüketir. O enerjiyi daha güzel şeylere harcamak varken, neden üzüntüye boğulalım ki?
Size de tavsiyem bu. Hayat kısa, kuşlar uçuyor. Ufak tefek şeyleri dert edip kendinizi üzmeyin. Birisi size laf mı attı? Gülüp geçin. Bir işiniz mi ters gitti? “Vardır bunda da bir hayır,” deyin. Unutmayın, her fırtınanın sonunda güneş açar. Önemli olan, o fırtınada dans etmeyi öğrenmek. Topuklularınızla çamura batsanız bile, gülümseyerek çıkmayı bilmektir asıl mesele. Bir keyifli travesti olmanın özü de budur zaten; her koşulda neşeyi ve umudu korumak.
Suna’dan Altın Değerinde Tavsiyeler
Madem buraya kadar okudunuz, sizi boş göndermek olmaz. İşte size Suna’dan hayata dair birkaç altın tavsiye:
- Kendinizi Sevin: Klişe ama gerçek. Siz kendinizi sevmezseniz, kimse sizi sevmez. Her halinizle, her zerrenizle barışık olun.
- Gülümseyin: Gülümsemek bulaşıcıdır ve bedavadır. Yolda yürürken tanımadığınız birine gülümseyin, bakın nasıl karşılık alıyorsunuz.
- Dans Edin: Müziği açın ve evde kimse yokmuş gibi dans edin. Bırakın vücudunuz ritme kendini kaptırsın. Bu, en iyi terapidir.
- Hayır Demeyi Öğrenin: Sizi mutsuz eden, enerjinizi çalan her şeye “hayır” deyin. Bu bencillik değil, kendine saygıdır.
- Risk Almaktan Korkmayın: Konfor alanınızın dışına çıkın. Yeni şeyler deneyin, yeni insanlarla tanışın. Hayat, cesurları sever.
- Dedikodudan Uzak Durun: Başkalarının hayatı hakkında konuşmak, zaman ve enerji israfıdır. Kendi hayatınıza odaklanın, onu güzelleştirin.
- Affedici Olun: Kin tutmak, sırtınızda taşıdığınız ağır bir yüktür. Hem başkalarını hem de kendinizi affedin. O yükten kurtulun ve hafifleyin.
İşte böyle canlarım. Bu uzun yazıda size biraz kendimden, biraz hayattan, biraz da İstanbul’dan bahsetmeye çalıştım. Umarım okurken siz de benim yazarken aldığım keyfi almışsınızdır. Unutmayın, hayat bir sahne ve bizler de oyuncularız. Rolünüzü en iyi şekilde oynayın, ama en önemlisi eğlenmenize bakın. Perde kapandığında geriye sadece güzel anılar ve kahkahalar kalacak.
Ben, Suna. İstanbul’un en keyifli travesti‘si. Hepinizi kocaman öpüyorum, neşenizi ve umudunuzu hiç kaybetmeyin. Başka bir yazıda görüşmek üzere, şimdilik hoşça kalın

