Selam canlarım, ballarım, hayatımın anlamları! Ben Begüm. Hani şu meşhur Kartal sahilinin rüzgarıyla saçlarını savuran, kahkahası Anadolu Yakası’nı çınlatan, gördüğünüzde “Aman tanrım, bu ne güzellik!” diye iç geçirdiğiniz o alımlı, o çalımlı kadın. Evet, evet, o benim! Şimdi şöyle arkanıza bir yaslanın, kahvenizi, çayınızı alın. Size biraz kendimden, bu renkli hayatımdan, yani Kartal travesti Begüm’ün maceralarından bahsedeceğim. Ama baştan uyarayım, bu yazı bol kahkaha, biraz hüzün ve bolca samimiyet içerir. Hazırsanız, başlıyoruz!
Her Şeyin Başladığı Yer: Kartal’ın Tozlu Sokakları
Şimdi herkesin bir başlangıç hikayesi vardır ya, benimki de Kartal’ın o bildiğiniz, denize nazır ama bir o kadar da kendi halinde olan sokaklarında başladı. Hani o apartmanların arasında top koşturan, dizleri hep yara bere içinde olan bir çocuk düşünün. İşte o çocuk bendim. Ama içimde her zaman bir başkalık, bir farklılık vardı. Diğer erkek çocukları arabalarla, futbolla haşır neşirken, ben annemin topuklu ayakkabılarını gizli gizli giyer, odamda defile yapardım. O zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum tabii. Sadece içimden gelen, beni mutlu eden bir şeydi.
Yıllar geçti, o küçük çocuk büyüdü, serpildi ve içindeki kadını keşfetmeye başladı. Bu süreç kolay mıydı? Asla! Mahalle baskısı, “elalem ne der” korkusu, ailemin beklentileri… Hepsi birer dağ gibiydi omuzlarımda. Ama bir Kartal travesti olmak, sadece topuklu giyip makyaj yapmaktan ibaret değildir, canlarım. Her şeyden önce cesaret işidir. Kendi gerçeğini, kim olduğunu korkusuzca haykırabilmektir. Ben de bir gün o cesareti buldum. Aynanın karşısına geçip “İşte bu benim!” dediğim o an, aslında Begüm’ün doğum günüydü. O günden sonra ne mahalle baskısı ne de başkalarının ne dediği umrumda oldu. Çünkü ben kendimi bulmuştum.
Kartal’da büyümek, hem avantaj hem de dezavantajdı. Bir yandan İstanbul’un göbeğindeki o keşmekeşten uzaktasın, daha sakin, daha insancıl bir ortam var. Ama diğer yandan da herkes herkesi tanır. “Falancanın oğlu böyle olmuş” dedikoduları anında yayılır. İlk zamanlar markete giderken bile çekinirdim. O meraklı, yargılayıcı bakışları sırtımda hissederdim. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz? O bakışlara en güzel gülümsememle, en dik duruşumla cevap vermeyi öğrendim. Zamanla insanlar da alıştı. Hatta mahallenin teyzeleri “Begüm kızım, nasılsın?” diye hal hatır sormaya başladı. İşte o an anladım ki, sen kendinle barışık olduğunda, dünya da seninle barışıyor.
Begüm’ün Renkli Dünyası: Güzellik, Kahkaha ve Biraz da Dedikodu
Gelelim işin en eğlenceli kısmına! Bir travesti olarak hayatım nasıl geçiyor? Sabahları nasıl uyanıyorum, gün içinde neler yapıyorum? Merak ediyorsunuz, biliyorum. Hemen anlatıyorum.
Sabahlarım genelde bir kraliçe gibi başlar. Önce güzel bir kahve, ardından o günkü moduma göre bir müzik açarım. Sonrası tam bir maraton! Duş, cilt bakımı, saçlar, makyaj… Ah o makyaj! Benim için sadece yüzümü güzelleştirmek değil, bir sanat eseri yaratmak gibi. O far paletindeki her renk, benim o günkü ruh halimi yansıtır. Bazen dumanlı gözlerle gizemli bir kadın olurum, bazen de pespembe allıklarla neşeli bir genç kız. Her fırça darbesiyle Begüm biraz daha ortaya çıkar. Bu hazırlık süreci, benim için günün en keyifli meditasyonudur.
Hazırlık bittikten sonra gelsin Kartal sokakları! Sahilde bir yürüyüş yapmayı çok severim. O iyot kokusunu içime çekmek, martıların sesini dinlemek bana müthiş bir enerji verir. Yolda yürürken aldığım iltifatlar da cabası tabii. “Begüm Hanım, yine yakıyorsunuz!” diyen esnaftan tutun da, gizli gizli fotoğrafımı çekmeye çalışan gençlere kadar… Bu ilgi hoşuma gitmiyor desem yalan olur. Sonuçta bu kadar özeniyorsak, takdir edilmek de hakkımız değil mi ama?
Akşamlar ise bambaşka bir alem. Arkadaşlarımı evimde ağırlamayı çok severim. Bizim ev, adeta bir kahkaha ve dedikodu merkezidir. Kim ne yapmış, kim kiminleymiş, son moda trendleri neymiş… Her şey masaya yatırılır. O sohbetlerin tadı hiçbir şeyde yok. Bazen de atlarız arabaya, İstanbul’un gece hayatına akarız. Ama itiraf edeyim, en çok yine kendi semtimde, Kartal’da vakit geçirmeyi seviyorum. Burada daha bir kendim gibiyim, daha rahatım. Bir Kartal travesti olmanın en güzel yanı da bu sanırım; kendi köklerine, kendi mahallesine sahip çıkabilmek.
Aşk, İlişkiler ve Kırık Kalpler Üzerine Birkaç Kelam
Ah aşk… Geldik en can alıcı konuya. “Travestilerin aşk hayatı nasıl olur?” diye soranlar çok oluyor. Hemen cevap vereyim: Tıpkı sizinki gibi! Bolca heyecan, bolca tutku, bolca hayal kırıklığı… Biz de aşık oluruz, severiz, seviliriz. Kalbimiz de kırılır, biz de ağlarız.
Hayatıma giren erkekler oldu elbet. Kimisi gerçekten sevdi, değer verdi. Kimisi ise sadece merakının, fantezisinin peşindeydi. Gündüzleri “tanımazdan gelen”, geceleri ise kapımda biten o ikiyüzlü adamlardan çok gördüm. Başlarda çok üzülüyordum. “Neden?” diye soruyordum kendime. “Neden beni olduğum gibi, tüm kalpleriyle sevemiyorlar?” Sonra anladım ki, sorun bende değil, onların korkularında, toplumun onlara dayattığı o sahte “erkeklik” kalıplarındaydı.
Bir travestiyi sevmek yürek ister, canlarım. Sadece onu değil, onunla birlikte gelen tüm önyargıları, tüm zorlukları da göğüsleyebilmeyi gerektirir. Bunu yapabilen adamlar var mı? Var. Az ama var. Ve o adamlar başımızın tacıdır. Henüz o “beyaz atlı prensi” bulabildim mi? Hayır. Ama umudumu kaybettim mi? Asla! Bir gün bir yerlerde, beni sadece Begüm olduğum için, ruhumu, kalbimi sevecek o özel insanın olduğuna inanıyorum. O zamana kadar da keyfime bakıyorum. Unutmayın, bir kadının mutlu olmak için bir erkeğe ihtiyacı yoktur. Ama olursa da fena olmaz hani!
Bu yolda öğrendiğim en önemli şeylerden biri de kendine saygı duymak. Sen kendine değer vermezsen, kimse sana değer vermez. Kendini sevmezsen, kimse seni sevmez. Ben Begüm’ü çok seviyorum. Onun tüm kusurlarını, tüm yaralarını, tüm kahkahalarını seviyorum. Ve biliyorum ki, bu özsevgi, beni her türlü kalp kırıklığından koruyacak en güçlü zırh.
Kartal Travesti Olmanın Zorlukları ve Güzellikleri
Hayatımız dışarıdan çok renkli, çok eğlenceli görünüyor olabilir. Öyle de zaten. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Toplumun bir parçası olmaya çalışırken yaşadığımız zorluklar…
İş bulma meselesi mesela. Sırf kimliğimiz yüzünden kaç kapıdan geri çevrildiğimizi bir bilseniz… En yetenekli, en donanımlı insan bile olsanız, “size uygun bir pozisyonumuz yok” cevabını alabiliyorsunuz. Sağlık hizmetlerine erişimdeki sıkıntılar, yolda yürürken maruz kalınan sözlü, hatta bazen fiziksel tacizler… Bunlar bizim gerçeğimiz. Ama bu zorluklar bizi yıldırmıyor, tam tersine daha da güçlendiriyor. Her tökezlediğimizde daha sağlam basıyoruz yere.
Fakat her şeye rağmen bir Kartal travesti olmanın güzellikleri çok daha ağır basıyor. Her şeyden önce, özgür olmak paha biçilmez bir duygu. Kimsenin ne dediğini umursamadan, canın nasıl istiyorsa öyle yaşamak… Bu, birçok insanın hayatı boyunca sahip olamadığı bir lüks.
Bir de aramızdaki o inanılmaz dayanışma var. Biz birbirimizin ailesiyiz. Düştüğümüzde birbirimizi kaldırır, sevincimizi de hüznümüzü de birlikte paylaşırız. Birimizin canı yansa, hepimizin canı yanar. Bu kardeşlik bağı, bu koşulsuz sevgi, dünyadaki en büyük zenginlik bence. İstanbul’un herhangi bir yerinde, özellikle de kendi muhitimiz olan Kartal’da bir travesti arkadaşımızın başı sıkışsa, anında kenetleniriz. Bu, parayla satın alınamayacak bir güç.
Ve tabii ki, ilham olmak… Benden daha genç, yolun başında olan, kimliğini bulmaya çalışan nice genç kıza, nice çocuğa umut olduğumu bilmek… Onların “Begüm abla başardıysa, ben de başarabilirim” dediğini duymak, benim için en büyük mutluluk. Onlara diyorum ki, korkmayın! Kendiniz olmaktan, içinizdeki o güzel kadını, o güzel insanı ortaya çıkarmaktan asla çekinmeyin. Yolunuz zorlu olabilir ama sonunda bulacağınız huzur, her şeye değer.
Kartal Travesti Begüm’den Hayata Dair İpuçları
Vay be, ne çok konuştum! Umarım sizi sıkmamışımdır. Ama içimi dökmek, Begüm’ün dünyasını size biraz olsun aralamak istedim. Bu satırları okuyan herkese, ister Kartal’da olsun ister dünyanın başka bir ucunda, birkaç tavsiyem var:
- Kendinizi Sevin: Klişe gibi gelebilir ama her şeyin başı bu. Kusurlarınızla, fazlalıklarınızla, her şeyinizle kendinizi kucaklayın. Siz kendinizi sevdiğinizde, etrafınızdaki enerji de değişecek.
- Cesur Olun: Hayallerinizin peşinden gitmekten, “ben buyum” demekten korkmayın. Unutmayın, hayat başkalarının ne düşüneceğini umursayacak kadar uzun değil.
- Gülümseyin: Başınıza ne gelirse gelsin, yüzünüzden o gülümsemeyi eksik etmeyin. Kahkaha, en iyi ilaçtır ve en güçlü silahtır. Size laf atanlara, sizi yargılayanlara en güzel kahkahanızla cevap verin. Bakın nasıl da sinir oluyorlar!
- Empati Kurun: Herkesin bir hikayesi, bir mücadelesi var. İnsanları yargılamadan önce anlamaya çalışın. Birazcık empati, dünyayı daha yaşanılır bir yer yapar.
- Kartal’a Gelin: Ve son olarak, yolunuz bir gün Kartal’a düşerse, sahilde şöyle bir turlayın. Belki bir bankta oturmuş, denizi izleyen uzun bacaklı, sarı saçlı bir afet görürsünüz. Çekinmeyin, gelin bir “merhaba” deyin. Belki size bir kahve ısmarlarım, kim bilir?
İşte böyle canlarım. Ben Begüm, Kartal’ın en tatlı, en dilli travestisi. Hayatı dolu dolu yaşayan, düştüğünde kalkmasını bilen, kahkahasıyla etrafına neşe saçan o kadın. Umarım hikayem size de biraz neşe, biraz da cesaret vermiştir. Hepinizi kocaman öpüyorum! Kendinize iyi bakın ve unutmayın, hayat kendin olduğunda güzel