anadolu yakası travestileri

Anadolu Yakası Travestileri: Semt Semt Bir Macera Rehberi

İstanbul! İki yakası bir araya gelmeyen, her köşesinde ayrı bir hikaye, ayrı bir melodi barındıran büyülü şehir. Avrupa Yakası’nın o şamatası, koşturmacası, kalabalığı bir yana; Anadolu Yakası’nın o sakin, huzurlu ama bir o kadar da içten ve renkli dünyası bir yana. İşte biz bugün rotamızı o nezih, o kimine göre “emekli” ama bize göre “kalite” kokan tarafa, Anadolu Yakası’na çeviriyoruz. Konumuz ise bu yakayı daha da renklendiren, sokaklarına gizem ve kahkaha katan Anadolu Yakası travestileri.

Şimdi dürüst olalım, bu konu açıldığında aklınıza gelen ilk klişeleri bir kenara bırakın. Çünkü biz burada dedikodu yapmayacağız, kimseyi yaftalamayacağız. Tam tersine, semtlerin ruhuyla bütünleşen, her biri kendi semtinin dokusuna ayrı bir tat katan bu özel insanların dünyasına esprili bir pencereden bakacağız. Adeta bir lezzet turuna çıkar gibi, semt semt gezip Anadolu Yakası’nın nabzını tutacağız. Kemerlerinizi bağlayın, çünkü Kadıköy’ün bohem ruhundan Pendik’in uzak diyarlarına uzanan bol kahkahalı bir yolculuğa çıkıyoruz!

Kadıköy: Sanat, Slogan ve Saten Gecelikler

Anadolu Yakası denince akla ilk gelen yer neresidir? Tabii ki Kadıköy! Herkesin buluşma noktası, vapurların incisi, gençliğin ve özgürlüğün kalesi… Hal böyle olunca, Kadıköy travestileri de bu atmosferden nasibini almış durumda. Onlar sadece gecelerin değil, gündüzlerin de bir parçası.

Kadıköy’de bir travestiyle karşılaşmak, Moda’da yürürken aniden karşınıza çıkan bir sokak sanatçısına rastlamak gibidir; beklenmedik, şaşırtıcı ama bir o kadar da ortama uygun. Onlar, Bahariye’nin kalabalığında yürürken size göz kırpan, Rıhtım’da “Canım bir kahve ısmarlasana, iki lafın belini kıralım” diyecek kadar rahat ve samimi karakterlerdir. Giyim tarzları da semtin ruhunu yansıtır: biraz bohem, biraz punk, bolca da özgüven. Üzerlerinde file çorapla birlikte ikinci el bir vintage ceket görebilir, ayaklarında postallarla en feminist sloganları haykıran bir eylemin ortasında onlara denk gelebilirsiniz.

Kadıköy’deki dostlarımız, genellikle entelektüel bir birikime sahiptir. Onlarla yapacağınız beş dakikalık bir muhabbet, size Foucault’dan Butler’a uzanan bir queer teori özeti sunabilir. Ama sanmayın ki bu sohbet sıkıcı geçer. Tam tersine, en derin felsefi konuyu bile “Ayol, hayat zaten bir sahne değil mi şekerim?” diyerek özetleyip kahkahalarla süsleyebilirler. Onlar için hayat, teorinin ve pratiğin iç içe geçtiği, her anı dolu dolu yaşanması gereken bir performanstır. Bu yüzden Anadolu Yakası travestileri arasında Kadıköy ekolü, sanatçı ruhu ve entelektüel duruşuyla her zaman ayrı bir yerde durur.

Üsküdar: Muhafazakar Çemberde Bir Gökkuşağı Parçası

Kadıköy’den kalkan minibüse atlayıp Üsküdar’a geçtiğimizde ise atmosfer bir anda değişir. Tarihi dokusu, camileri, Kız Kulesi’ne nazır çay bahçeleriyle Üsküdar, daha muhafazakar ve sakin bir limandır. Peki, bu sakin limanda travestiler yok mu sanıyorsunuz? Elbette varlar, ama onlar bu denizde farklı bir şekilde yüzmeyi öğrenmişler.

Üsküdar travestisi, bir kamuflaj ustasıdır. Gündüzleri mahallenin “hanımefendi” ablası, komşunun “eli maşalı ama iyi kalpli” kızıdır. Pazardan domatesin en güzelini seçer, esnafla “Hayırlı işler abicim” diye selamlaşır, apartman günlerine katılıp kısır tarifleri alabilir. Kimse onun geceleri bambaşka bir kimliğe büründüğünü tahmin bile edemez. Bu, bir nevi süper kahraman hikayesidir; gündüzleri Clark Kent, geceleri Süpermen!

Onların dünyası daha gizemli, daha kapalı devre işler. Sosyal çevreleri daha seçilmiş, buluşma noktaları daha kuytudadır. Ama bu gizem, onların daha az renkli olduğu anlamına gelmez. Tam tersine, o muhafazakar çemberin içinde bir gökkuşağı gibi parlamak, çok daha büyük bir cesaret ve zeka gerektirir. Üsküdar’daki bir travestiyle sohbet etme şansı bulursanız, size hayatta kalma sanatının, uyum sağlamanın ve aynı zamanda kendin olmaktan vazgeçmemenin inceliklerini anlatabilir. Onlar, “Her ortama uyarım şekerim, yeter ki peruğum bozulmasın” felsefesinin yaşayan kanıtlarıdır. Anadolu Yakası travestileri denildiğinde, Üsküdar’ın bu gizemli ve dirençli ruhunu anmadan geçmek olmaz.

Bostancı ve Maltepe: Sahil Yolu Beyefendileri (ve Hanımefendileri)

Sahil yoluna doğru ilerleyelim. Bostancı, Maltepe, hatta Küçükyalı… Burası orta sınıfın, ailelerin, sabahları sahilde koşanların, akşamları bisiklete binenlerin mekanıdır. Peki bu nezih sahil şeridinin geceleri nasıl bir renge bürünüyor?

Bostancı ve Maltepe travestileri, genellikle “kalite”den anlayan, belirli bir yaşam standardını benimsemiş kişilerdir. Onları salaş mekanlarda pek göremezsiniz. Daha çok sahil kenarındaki şık bir restoranda ya da manzaralı bir kafede, ellerinde şarap kadehleriyle derin sohbetler ederken bulabilirsiniz. Onlar için imaj her şeydir. Saçlar her zaman yapılı, makyaj kusursuz, kıyafetler ise son modaya uygundur.

Bu bölgedeki dostlarımız, genellikle daha olgun ve hayat tecrübesi yüksek kişilerdir. Gençliğin o deli dolu ateşi yerini daha sakin, daha oturaklı bir duruşa bırakmıştır. Müşteri portföyleri de genellikle iş adamları, beyaz yakalılar gibi daha “seçkin” bir kitleden oluşur. Onlarla yapacağınız bir sohbet, borsa analizlerinden tutun da en iyi tatil beldelerine kadar uzanabilir. “Ayol geçen yaz Bodrum’da bir tekne partisi yaptık, sorma! Bütün sosyete oradaydı,” gibi cümleleri sıkça duyabilirsiniz.

Onlar, Anadolu Yakası travestileri camiasının “aristokrat” tabakasıdır adeta. Kavgadan, gürültüden hoşlanmazlar. Her şeyi usulünce, adabıyla yapmaktan yanadırlar. Bir sorun çıktığında bile bunu “Tatlım, istersen bu konuyu daha medeni bir şekilde, avukatım aracılığıyla konuşalım?” diyerek çözmeye çalışabilirler. Bu yüzden sahil yolu, geceleri sakin ama bir o kadar da şık ve iddialı bir sahneye dönüşür.

Kartal, Pendik, Tuzla: Sanayinin Gölgesindeki Cesur Yürekler

Şimdi gelelim İstanbul’un “öteki” ucuna. Kartal, Pendik, Tuzla… Sanayinin kalbinin attığı, emekçilerin, işçilerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgeler, kendi içinde bambaşka bir dinamik barındırır. Buradaki hayat daha sert, daha mücadeleci ve daha gerçektir. Hal böyle olunca, buradaki travestiler de bu hayatın içinden çıkıp gelmiş, çelik gibi sinirlere sahip cesur yüreklerdir.

Onlar için hayat bir “lüks” değil, bir “hayatta kalma” mücadelesidir. Bostancı’daki bir travestinin “Hangi marka şampanyayı açsak?” diye düşündüğü yerde, Pendik’teki bir travesti “Bu ay kirayı nasıl denkleştireceğim?” diye düşünür. Bu yüzden daha dobra, daha pervasız ve daha “delikanlı” bir duruşları vardır. Lafı eveleyip gevelemezler, ne düşünüyorlarsa pat diye söylerler. Birisi onlara laf atacak olursa, cevapları genellikle topuklu ayakkabılarının ucu kadar sivri olur.

Bu bölgedeki travestiler, mahalle kültürüyle iç içe yaşarlar. Herkes onları tanır, kimisi sever, kimisi çekinir ama çoğu saygı duyar. Çünkü onlar, mahallenin en zor zamanında “Hayırdır birader, bir sıkıntı mı var?” diye ortaya atılmaktan çekinmeyen, mangal gibi yüreğe sahip insanlardır. Onlarla sohbet, hayatın en çıplak, en filtresiz halini dinlemek gibidir. Size lüks arabalardan, pahalı tatillerden değil; hayat mücadelesinden, dostluktan, vefadan ve her şeye rağmen ayakta kalmanın gururundan bahsederler.

Anadolu Yakası travestileri mozaiğinin en sert ama belki de en samimi parçası onlardır. Onlar, süslü kelimelere değil, icraata bakarlar. “Sevgi karın doyurmuyor canım, önce karnımızı doyuralım, sonra birbirimizi severiz” felsefesiyle hareket ederler. Bu yüzden İstanbul’un bu uzak diyarları, geceleri sadece sanayi ışıklarıyla değil, bu cesur insanların parıltısıyla da aydınlanır.

Ataşehir ve Ümraniye: Plazalar ve Varoşlar Arasında Araf

Ataşehir, gökdelenleri, lüks siteleri ve modern yaşam alanlarıyla Anadolu Yakası’nın yeni yüzü. Hemen yanı başındaki Ümraniye ise daha geleneksel, daha halktan bir dokuya sahip. Bu iki zıt kutbun arasında sıkışmış travestiler ise tam bir “araf” hali yaşarlar.

Ataşehir’deki travestiler, genellikle plaza hayatına özenen, modern ve bakımlı bir imaj çizerler. Onlar için hedef kitle, mesai sonrası stres atmak isteyen beyaz yakalılardır. Sosyal medyayı aktif kullanır, profesyonel fotoğraflarla kendilerini pazarlarlar. “İş hayatının stresinden yorulduysanız, bir kahve molasına ne dersiniz?” gibi kurumsal bir dille yaklaşabilirler.

Ümraniye tarafı ise daha çok Kartal-Pendik hattına benzer bir dinamik gösterir. Daha halktan, daha samimi ama bir o kadar da mücadeleci bir dünya… İşte bu iki bölge arasındaki travestiler, hem modern dünyanın gerekliliklerini yerine getirmeye çalışır hem de geleneksel yapının baskısıyla başa çıkarlar. Gündüzleri Ataşehir’de bir AVM’de kahve içerken, akşamları Ümraniye’deki bir ara sokakta hayata tutunmaya çalışabilirler. Bu ikilem, onların karakterlerine de yansır; hem şehirli ve modern hem de alaturka ve samimidirler. Anadolu Yakası travestileri içinde belki de en çok kimlik çatışması yaşayan ama bu çatışmadan en ilginç sentezleri çıkaran grup onlardır.

Sonuç: Her Semtin Rengi Ayrı Güzel

Gördüğünüz gibi, Anadolu Yakası travestileri tek tip bir kalıba sığdırılamayacak kadar çeşitli, renkli ve zengin bir dünya sunuyor. Kadıköy’ün bohem sanatçısından Üsküdar’ın gizemli direnişçisine, Bostancı’nın şık hanımefendisinden Pendik’in cesur yüreğine kadar her biri, bulunduğu semtin ruhunu taşıyan ve o ruha kendi rengini katan birer birey.

Bu yazı, bir genelleme yapmaktan ziyade, farklı semtlerin sosyal dokusunun oradaki insanların kimliklerini nasıl şekillendirdiğine dair esprili bir gözlem sunma amacı taşıyordu. Unutmayın, her bireyin hikayesi kendine özeldir. Ama bu hikayeleri bir araya getiren İstanbul’un o eşsiz potası, ortaya böyle keyifli ve rengarenk bir mozaik çıkarıyor.

Bir dahaki sefere Anadolu Yakası’nın sokaklarında gezerken, etrafınıza bu gözle bakın. Belki siz de bir köşede, bu yazıda anlattığımız karakterlerden birine rastlarsınız. Ona bir selam vermekten, bir gülümseme göndermekten çekinmeyin. Çünkü bu şehrin en güzel yanı, tüm bu farklılıklarla bir arada, aynı gökyüzünün altında nefes alabilmektir. Her renk güzeldir, yeter ki bakmasını bilelim.

Scroll to Top