Vapurların düdük sesleri, martıların arsız çığlıkları ve tabii ki sokaklarında yankılanan kahkahalar. İşte bu kahkahalardan biri de benim, yani Ece’nin. Bana kısaca, enerjisi ve neşesiyle Kadıköy sokaklarını arşınlayan, topuklu ayakkabılarıyla kaldırımlara meydan okuyan, namıdiğer sınırsız travesti diyebilirsiniz. Neden mi sınırsız? Çünkü benim dünyamda neşenin, kahkahanın, dostluğun ve tabii ki birazcık da dramanın sınırı yoktur.
Hayat bir sahneyse, ben o sahnenin hem yönetmeni, hem başrol oyuncusu, hem de arada sufle veren o heyecanlı yan karakteriyim. Kadıköy ise benim devasa sahnem. Gündüzleri Bahariye’de bir kahve içerken gördüğünüz o sakin kız, geceleri Moda’nın ara sokaklarında ya da bir barda kahkahalarıyla ortalığı inleten o enerji topuna dönüşüyor. Bu dönüşüm, bir süper kahraman filmi gibi değil elbette. Makyaj çantamdaki sihirli değnekler, yani fırçalarım ve far paletlerimle gerçekleşiyor. Her fırça darbesi, Ece’nin o günkü ruh halini yansıtan bir tuval çalışması gibi. Bazen dumanlı gözler, bazen parıltılı bir pembe… Ruh halime göre şekillenen bu sanat eseri, gecenin ilerleyen saatlerinde beni tam bir sınırsız travesti enerjisiyle donatıyor.
Bir Travestinin Kadıköy Günlüğü: Kahveden Kokteyle
Güne başlamak benim için bir ritüeldir. Önce mis gibi bir Türk kahvesi, yanında bol köpüklü fal sefası… Falda ne mi çıkıyor genelde? “Üç vakte kadar yeni bir topuklu ayakkabı yolu görünüyor” ya da “Kalbi kırık bir beyefendiye teselli vereceksin.” İnanır mısınız, fallarım hep çıkar! Kahve faslı bittikten sonra sıra Kadıköy Çarşısı’nın o büyülü atmosferine karışmaya gelir. Oradaki esnafla aramda tatlı bir ilişki vardır. Balıkçı “Ece kızım, bu akşam menüde ne var?” diye takılır, manav “Ablacım sana en taze çilekleri ayırdım, cildine iyi gelir” der. Bu samimiyet, bu içtenlik Kadıköy’ü benim için ev yapar.
Gündüz sakinliğinin ardından akşam güneşi batarken, içimdeki o kıpır kıpır enerji de uyanmaya başlar. Hazırlık süreci, en az gecenin kendisi kadar eğlencelidir. Gardırobumun karşısına geçip “Bu gece hangi Ece olsam?” diye düşünmek… Bazen pullu payetli, disko topu gibi parlayan bir elbiseyle gecenin yıldızı olmak isterim. Bazen de yırtık bir kot, deri bir ceket ve postallarla daha rock’n’roll bir tavır takınırım. Seçimim ne olursa olsun, özgüvenim ve gülüşüm en şık aksesuarlarımdır. İşte bu anlarda, kendimi gerçek bir sınırsız travesti gibi hissederim; çünkü stilimin, ruhumun ve hayallerimin hiçbir kalıba sığması gerekmez.
Hazırlık tamamlandığında, sıra Kadıköy’ün gece hayatına akmaya gelir. Arkadaşlarımla buluştuğumuz o favori mekanımız, kahkahalarımızın duvarlarda yankılandığı o sıcak köşe… Orada dünya dertlerini bir kenara bırakır, sadece anın tadını çıkarırız. Birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini anlatır, aşk acılarını tiye alır, gelecek hayalleri kurarız. Bu masada yargılanmak yoktur, sadece destek ve anlayış vardır. Kimi zaman bir yabancı masamıza katılır, hikayemize ortak olur. Kimi zaman da biz, bir başkasının gecesine neşe katarız. Bu etkileşimler, bu beklenmedik tanışıklıklar, İstanbul gecelerinin en güzel yanı değil midir? Bu deneyim, tam anlamıyla sınırsız travesti ruhunu yansıtır: herkese açık, yargıdan uzak ve sevgi dolu.
Sınırsız Travesti Olmak Ne Demek?
“Sınırsız travesti” kavramı benim için sadece bir etiket değil, bir yaşam felsefesi. Sınırları kim koyuyor ki zaten? Toplum mu? Ön yargılar mı? Yoksa kendi zihnimiz mi? Ben, tüm bu sınırları topuklularımın sesiyle kırmayı seçtim. Benim için sınırsız olmak; rengarenk peruklarım kadar cesur, en sevdiğim kırmızı rujum kadar iddialı ve en yakın dostlarımla ettiğim sohbetler kadar samimi olmaktır.
Sınırsız olmak; bir mekanda sadece varlığınla bile atmosferi değiştirebilmektir. İnsanların yüzüne bir tebessüm kondurmak, “Aman ne derler?” korkusunu bir kenara atıp içinden geldiği gibi dans etmektir. Bir keresinde, oldukça sıkıcı görünen bir barda sırf enerjimle bütün salonu ayağa kaldırıp halay çektiğimi bilirim. İşte o an, herkesin içindeki o eğlenme arzusunu ateşleyen bir kıvılcım olduğumu hissettim. O gece barmen bana, “Ece, sen buranın neşe kaynağısın. Gerçek bir sınırsız travesti enerjisi getirdin” demişti. Bu iltifat, o gece kazandığım en güzel bahşişti.
Sınırsızlık aynı zamanda duygularda da gizlidir. Kahkahalarım ne kadar yüksekse, gözyaşlarım da o kadar içten olabilir. Çünkü güçlü olmak, duygularını saklamak değil, onları korkusuzca yaşayabilmektir. Bir dostumun derdiyle dertlenir, onunla birlikte ağlarım. Bir sonraki an, onu güldürmek için en komik taklidimi yaparım. Hayatın bu iniş çıkışlarında savrulmadan dimdik ayakta durabilmek, işte bu da benim sınırsızlığımdır. Her duygunun hakkını vermek, hayatı dolu dolu yaşamak… Sanırım sınırsız travesti olmanın özeti tam olarak bu.
Unutulmaz Bir Gece: Vapurda Serenat ve Kaybolan Topuklu
Her travestinin anlatacak bolca komik ve absürt anısı vardır. Benim de heybemde biriktirdiğim onlarca hikaye var. Bir tanesini anlatmadan geçemeyeceğim. Yine böyle cıvıl cıvıl bir Kadıköy akşamı, arkadaşlarımla felekten bir gece çalmışız. Gecenin sonunda, o meşhur son vapura binip karşıya geçme sevdasına tutulduk. Vapurda bir grup genç, gitar çalıp şarkı söylüyordu. Benim de içimdeki sahne aşkı depreşti tabii.
Atladım ortaya, başladım onlarla birlikte Sezen Aksu söylemeye. Bir anda bütün vapur bana eşlik etmeye başladı. Ortam o kadar güzeldi ki, kendimi bir film setinde gibi hissettim. Tam “Hadi eyvallah” şarkısının en coşkulu yerinde, dans ederken ayağımdaki o muhteşem stiletto’lardan birinin topuğu kırılıp denize uçmasın mı! Önce kısa bir şok, ardından hep birlikte kopan bir kahkaha tufanı… Vapurdan tek topuklu bir ayakkabıyla, adeta modern bir Külkedisi gibi indim. O gecenin sonunda elimde ne prens vardı ne de balkabağına dönüşen bir araba. Sadece harika anılar, yeni dostluklar ve tek kalan bir ayakkabı… Bu anı, ne zaman anlatsam yüzümde kocaman bir gülümseme belirir. Çünkü hayat, bu gibi plansız, komik ve samimi anlarla güzel. Bu macera, benim sınırsız travesti maceralarımdan sadece bir tanesi.
Bu tür anlar, hayatın bize sunduğu küçük hediyelerdir. Bize mükemmel olmak zorunda olmadığımızı, en komik anların genellikle en kusurlu anlar olduğunu hatırlatır. O gece tek topuklu ayakkabıyla eve yürürken hiç de üzgün değildim. Aksine, anlatacak yeni ve eğlenceli bir hikayem olduğu için mutluydum. Hayatın her anını bir maceraya çevirebilme yeteneği, belki de sınırsız travesti olmanın en büyük ayrıcalığıdır.
Eleştirilere Cevabım: Bir Gülüş ve Bolca Işıltı
Elbette, hayat her zaman payetli elbiseler ve kahkahalarla dolu değil. Bazen meraklı bakışlar, bazen fısıltılar, bazen de doğrudan gelen yersiz eleştirilerle karşılaşıyorum. Eskiden bu durum canımı sıkardı. Ama zamanla öğrendim ki, başkalarının ne düşündüğü, benim kim olduğumu değiştirmez. Onların karanlığı, benim ışığımı söndüremez.
Artık böyle durumlarda en güzel cevabım, içten bir gülümseme ve kendinden emin bir duruş oluyor. Birisi bana laf attığında, dönüp en havalı pozumu verip “Canım, kıskanma ne olur, çalış senin de olur” diye takılıyorum. Genellikle bu beklenmedik ve esprili tepki, karşımdakini şaşırtıp susturmaya yetiyor. Negatif enerjiyi pozitife çevirmek, adeta benim süper gücüm.
Unutmayın, insanların size nasıl davrandığı onların karakterini, sizin buna nasıl tepki verdiğiniz ise sizin karakterinizi yansıtır. Ben, karakterimi zarafet, neşe ve biraz da ışıltıyla yansıtmayı seçiyorum. Çünkü ben, kalıplara sığmayan, enerjisiyle ilham veren ve her koşulda kendi olmaktan vazgeçmeyen bir kadınım. Kısacası, ben Ece’yim. Kadıköy’ün o sınırsız travesti kraliçesiyim. Ve benim sahnemde mutsuzluğa, ön yargıya ve sıkıcılığa yer yok.
Eğer bir gün yolunuz Kadıköy’e düşerse ve uzaklardan gelen bir kahkaha sesi duyarsanız, bilin ki o benim. Yanıma gelmekten, bir selam vermekten çekinmeyin. Belki birlikte bir kahve içer, belki de bir sonraki vapurda birlikte şarkı söyleriz. Çünkü benim dünyam, tıpkı İstanbul gibi, herkese ve her renge açıktır. Yeter ki yanınızda biraz neşe ve bolca samimiyet getirin. Gerisini bana bırakın, o geceyi unutulmaz kılmak benim işim

