Bugün klavyemin başına oturdum ve hepimizin az çok aşina olduğu, bazen kahkahalarla güldüğümüz, bazen de “Aman Tanrım, bu ne enerji!” dediğimiz o meşhur konuyu masaya yatırıyorum: Klasik travesti davranışları! Ama durun, hemen yanlış anlamayın. Bu yazı, kimseyi kalıba sokmak, ötekileştirmek ya da dalga geçmek için yazılmadı. Tam tersine, İstanbul’un renkli gecelerinden süzülüp gelen, adeta bir şehir efsanesine dönüşmüş, bizleri biz yapan o tatlı, şamatalı ve ikonik hareketleri kutlamak için burada.
Bu yazıda, perukların altındaki o muazzam dünyayı, topukluların üzerinde yazılan destanları ve tabii ki o dillerden düşmeyen travesti davranışları fenomenini esprili bir dille ele alacağız. Çünkü hayat, kendini ciddiye almak için çok kısa, ama şahane bir peruk takıp ortalığın tozunu attırmak için yeterince uzun! Hazırsanız, kahvenizi (ya da ne içiyorsanız onu) alın ve bu eğlenceli yolculuğa başlayalım. Unutmayın, burada yargı yok, sadece bolca kahkaha, biraz abartı ve bol bol sevgi var!
Her Şeyden Önce: Travesti Davranışları Nedir, Ne Değildir?
Konuya balıklama dalmadan önce küçük bir parantez açalım. “Travesti davranışları” dediğimizde aklımıza gelenler genellikle sahne sanatlarının, eğlence dünyasının ve gece hayatının bir parçası olan, abartılı, teatral ve komik jestlerdir. Bunlar, bir kimlikten çok, bir performansın, bir duruşun ve çoğu zaman da hayata karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizmasının dışa vurumudur. Yani bu davranışlar, bir travestinin 7/24 yaptığı şeyler değildir. Tıpkı bir komedyenin sahnede anlattığı fıkralarla evdeki halinin aynı olmaması gibi.
Bu davranışlar, yıllar içinde gelişmiş, kulaktan kulağa, sahneden sokağa yayılmış bir tür sözsüz iletişim dilidir. Bir nevi, “Buradayım, güçlüyüm ve senin ne düşündüğün umurumda değil” demenin en şaşalı yoludur. Şimdi gelin, bu ikonik davranışları biraz daha yakından inceleyelim ve bakalım hangileri size de tanıdık gelecek.
1. “Aşkito,” “Bebek,” ve “Canım” Üçgeninde Kaybolmak
Bir travestinin ağzından dökülen en masum ama en etkili kelimelerle başlayalım. Yanınızdan geçerken hiç tanımadığı birine bile “N’aber aşkito?” diye seslenmesi, anında ortamdaki tüm buzları eriten bir güçtür. Bu sadece bir hitap şekli değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Herkesin “aşkito” veya “bebek” olabildiği bir dünyada, kim kime kötü davranabilir ki?
Bu kelimeler, bir nevi sihirli bir pelerin gibidir. Gergin bir anı yumuşatır, somurtan bir yüzü gülümsetir ve en önemlisi, karşısındakine anında bir samimiyet ve sıcaklık hissi verir. Bakkal amcadan taksi şoförüne, en yakın arkadaştan yolda ilk kez gördüğü birine kadar herkes bu sevgi dolu hitaplardan nasibini alabilir. Bu, aslında evrensel bir sevgi dilinin en eğlenceli ve en İstanbul versiyonudur. Bu travesti davranışları arasında en temel ve en yaygın olanıdır.
2. O El, O Kalçaya Gidecek! (İkonik Poz)
İşte geldik en bilinen, en taklit edilen ve en çok fotoğraflanan o meşhur poza. Bir elin hafifçe beli kavraması veya doğrudan kalçanın üzerine konması… Bu duruş, basit bir pozdan çok daha fazlasıdır. Bir güç beyanı, bir özgüven patlaması ve “Bu beden benim, bu sahne benim, bu dünya benim!” demenin vücut bulmuş halidir.
Bu hareket genellikle bir bacağın hafifçe öne atılması ve vücuda S şeklinde bir kıvrım verilmesiyle tamamlanır. Fotoğraf çekilirken, bir olaya tepki verirken ya da sadece kaldırımda arkadaşını beklerken bile bu poza bürünebilirler. Bu duruş, sadece estetik bir kaygı taşımaz; aynı zamanda bir meydan okumadır. Toplumun dayattığı “hanım hanımcık” duruş kalıplarına karşı, “İşte benim duruşum bu, alışsanız iyi olur” diyen bir manifestodur. Bu klasik travesti davranışları listesinin olmazsa olmazıdır.
3. Aniden Gelen Dans Etme Hissi ve Playback Kraliçeliği
Ortamın en sakin anında, belki de en alakasız bir şarkı çalarken aniden ayağa fırlayıp inanılmaz bir enerjiyle dans etmeye başlayan birini gördüyseniz, tebrikler, bir travestinin içindeki bitmek bilmeyen yaşam enerjisine tanık oldunuz. Onlar için müzik, sadece notalardan ibaret değildir; ruhun gıdası, bedenin yakıtıdır. Çalan şarkının Sezen Aksu olmasıyla Tarkan olması arasında hiçbir fark yoktur. Önemli olan, o an gelen dans etme isteğini bastırmamaktır.
Ve tabii ki playback! Bir travestinin eline bir saç fırçası, bir su şişesi ya da sadece hayali bir mikrofon verin ve arkanıza yaslanıp şovun tadını çıkarın. Her kelimeyi yaşayarak, her mimiği abartarak yaptıkları o playback performansları, nice profesyonel sanatçıya taş çıkartır. O an, bulundukları yer dünyanın en büyük sahnesi, kendileri de en büyük yıldızıdır. Bu, sadece eğlenmek değil, aynı zamanda içindeki divayı özgür bırakmaktır.
4. “Ay Bayılacağım Şimdi!” ve Dramatik Tepkiler Sanatı
Travesti dünyasında normal bir tepkiye yer yoktur. Her şey ya çok iyi ya da çok kötüdür. Ortası yoktur. Şaşırtıcı bir haber mi aldılar? Tepki, “Aaa, öyle mi?” olmaz. Tepki, elin ağza götürülüp gözlerin pörtletildiği, “Şoklardayım hayatım, ay tansiyonum düştü, bayılacağım şimdi!” şeklinde gelir. Bu, bir olayı küçümsemek değil, tam tersine, o anın hakkını vermektir. Hayatın her anı, bir pembe dizi sahnesi gibi yaşanmalıdır.
Bu dramatik tepkiler, günlük hayatın sıkıcılığına karşı bir isyandır. Bir dedikodu anlatırken fısıltıyla başlayıp çığlıklarla biten tonlamalar, üzücü bir olay karşısında teatral bir şekilde yere yığılmalar (tabii ki kontrollü bir şekilde) ve mutlu bir haber karşısında yerinde duramayıp çığlık çığlığa zıplamalar… Tüm bunlar, duyguları bastırmak yerine onları en coşkulu şekilde yaşamanın birer örneğidir. Bu travesti davranışları arasında en eğlenceli olanlardan biridir.
5. Laf Sokma Sanatının Profesörleri
Sakın o “aşkito”lu, “bebek”li konuşmalara aldanmayın. Bir travestinin dili, neşter kadar keskin olabilir. Ama onların laf sokması, kaba ve kırıcı değildir. Zeka, espri ve yerinde tespitlerle dolu bir sanattır. Genellikle en tatlı gülümsemeleriyle, en masum ses tonlarıyla öyle bir laf ederler ki, neye uğradığınızı şaşırırsınız. Siz daha cümlenin ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken, onlar çoktan konuyu değiştirmiş ve size “Canım benim ya, takılma böyle şeylere” diye akıl vermeye başlamıştır.
Bu yetenek, yılların getirdiği bir gözlem gücü ve hayatta kalma becerisiyle gelişmiştir. Kendilerini korumak, sınırlarını çizmek ve haksızlık karşısında sessiz kalmamak için kelimeleri bir kalkan gibi kullanırlar. Onların laf dalaşı, bir boks maçı değil, bir satranç oyunudur. Her hamle düşünülmüş, her kelime özenle seçilmiştir. Ve genellikle, mat eden taraf onlar olur.
6. Makyaj ve Peruk: Kutsal Emanetler
Bir travestinin makyaj çantası, bir cerrahın alet çantasından daha karmaşık ve daha hayatidir. O makyaj, sadece yüzü renklendirmek için değil, bir karakter yaratmak, bir ruh halini yansıtmak ve adeta bir zırh kuşanmak için yapılır. Makyaj tazeleme seansları, bir ayin kadar kutsaldır ve asla aceleye getirilmez. Özellikle göz makyajı ve o kusursuz eyeliner çizgisi, bir mühendislik harikasıdır.
Peruk ise bambaşka bir dünya… O peruk, sadece bir saç değildir. Bir kimliktir, bir duruştur, o günkü modun anahtarıdır. Peruğun teline zarar gelmesi, ulusal bir felaketle eşdeğerdir. Rüzgarda dağılması, birinin yanlışlıkla ona dokunması veya şeklinin bozulması, anında “Hayatım peruğum!” çığlığının atılmasına neden olabilir. Çünkü o peruk, saatler süren hazırlığın, emeğin ve o geceye dair tüm hayallerin bir sembolüdür. Ona saygı duymak gerekir. Bu hazırlık süreci de travesti davranışları kapsamında değerlendirilebilir.
7. Topuklu Ayakkabılarla Maraton Koşmak
Normal bir insanın düz yolda yürümekte zorlandığı o 15 santimlik stiletto’lar, bir travesti için adeta bir spor ayakkabısı rahatlığındadır. O topukluların üzerinde saatlerce dans edebilir, koşturabilir, hatta gerekirse depar atabilirler. Bu, yıllar içinde kazanılmış, yer çekimine meydan okuyan bir süper güçtür.
O topukluların tıkırtısı, onların geldiğinin habercisidir. Bir ritimdir, bir müziktir. Arnavut kaldırımlı bir sokakta o topuklularla yürüyebilmek, başlı başına bir yetenek ve denge testidir. Onlar için topuklu ayakkabı, sadece boyu uzatan bir aksesuar değil, aynı zamanda duruşu dikleştiren, özgüveni tazeleyen ve dünyaya daha yukarıdan bakmalarını sağlayan bir araçtır.
Sonuç Olarak: Yaşasın Hayatın Renkleri!
Bu yazıda bahsettiğimiz tüm bu travesti davranışları, aslında hepimizin içinde bir yerlerde var olan, ama toplum baskısıyla veya “elalem ne der?” korkusuyla bastırdığımız duyguların, tepkilerin ve arzuların en abartılı, en renkli ve en cesur halidir. Onlar, hayatı bir sahne gibi yaşayan, her anın tadını çıkaran ve içindeki çocuğu, divayı, kraliçeyi asla susturmayan ilham kaynaklarıdır.
Bu davranışlar, bir kalıp veya zorunluluk değil, bir kutlamadır. Kendini ifade etmenin, var olmanın ve “Ben buradayım!” demenin en şen şakrak yoludur. İstanbul’un sokaklarına, gecelerine ve kalbine renk katan tüm bu güzel ruhlara bir selam olsun. Unutmayın, hayat gri olmak için çok kısa. Arada bir içimizdeki o dram kraliçesini, o dansçıyı, o laf ebesini dışarı çıkarmaktan çekinmeyelim. Belki bir elinizi kalçanıza koyarak başlarsınız, kim bilir?
Gülümsemeyi ve kendiniz olmayı unutmayın, aşkitolar