Bir Kadıköy travestisi olarak benim için gece, sadece karanlığın çökmesi değil, aynı zamanda renklerin, ışıkların ve en önemlisi kendim olmanın özgürlüğünün başlaması demektir. Kadıköy sokaklarının yorgun ama bir o kadar da alımlı savaşçısı Nursema’dan sevgilerle! Oturdum yine en sevdiğim rıhtım manzaralı kafeye, önümde köpüklü bir kahve, aklımda dünden kalma anılar… Dedim ki, “Nursema, bu maceralar sadece sende kalmasın, dökülsün satırlara, okuyanların da içi kıpır kıpır olsun.” İşte bu yüzden klavyenin başına geçtim. Hazırsanız, size topuklu ayakkabılarımla Kadıköy gecelerinde nasıl fırtınalar estirdiğimi anlatacağım. Kemerlerinizi bağlayın, çünkü bu yolculuk bol kahkahalı, biraz dedikodulu ve bolca “ay ben şok” anlarıyla dolu olacak!
Kadıköy, bilirsiniz, İstanbul’un kalbidir ama öyle sakin sakin atanından değil; adeta bir rock konseri ritminde, her anı başka bir heyecanla dolu. Gündüzleri ayrı bir güzeldir, vapurların telaşı, martıların çığlıkları, koşturan insanlar… Ama asıl cümbüş, güneş batıp da sokak lambaları yanmaya başlayınca çıkar ortaya. İşte o an, Nursema’nın sahneye çıkma vaktidir.
Gecenin Hazırlığı: Bir Sanat Eserinin Doğuşu
Her şey, o sihirli hazırlık süreciyle başlar. Aynanın karşısına geçtiğimde gördüğüm yorgun yüz, yavaş yavaş gecenin kraliçesine dönüşür. Bu bir makyaj değil, adeta bir restorasyon çalışmasıdır. Fondötenler, kapatıcılar, far paletleri… Her biri tuvalimin bir parçası. Gözlerime çektiğim eyeliner, gecenin karanlığını delip geçecek kadar keskin, dudaklarıma sürdüğüm kırmızı ruj ise “buradayım ve harikayım” diyecek kadar iddialı olmalı.
Bu hazırlık süreci, benim için bir meditasyon gibi. Her fırça darbesiyle günün stresini atar, Nursema karakterine bürünürüm. Saçlarımı yaparken fonda mutlaka Sezen Aksu çalar. Hani o “Hadi Bakalım” dediği an var ya, işte o an benim de “Hadi bakalım Nursema, gece seni bekler!” dediğim andır. O sırada en yakın arkadaşım, canım ciğerim Selin arar. “Aşkım çıktın mı? Yine hangi prensi tavlayacaksın bu gece?” diye takılır. Bizim aramızdaki bu şakalaşmalar, gecenin enerjisini daha da yükseltir. Seçilecek kıyafet ise gecenin en önemli detayıdır. Rahat mı olmalı, şık mı? Tabii ki hem şık hem de dans ederken beni kısıtlamayacak bir şey! Unutmayın, bir Kadıköy travestisi için stil, nefes almak kadar önemlidir.
Son dokunuşlar yapılır, parfüm sıkılır ve o meşhur topuklu ayakkabılar giyilir. İşte o an, evden çıkmaya hazırım. Kapıdan adımımı attığımda artık sadece Nursema’yım. Kadıköy’ün sokakları, benim podyumumdur.
İlk Durak: Barlar Sokağı’nda Isınma Turları
Kadıköy’e ayak bastığımda ilk durağım genellikle Barlar Sokağı olur. Burası, gecenin nabzının ilk attığı yerdir. Farklı müzik türlerinin birbirine karıştığı, insanların kahkahalarının çınladığı o cıvıl cıvıl sokak… Yürürken selamlaştığım esnaf, mekanlardan bana göz kırpan tanıdık yüzler… Kadıköy’ün bu samimiyetini çok seviyorum. Kimse sizi yadırgamaz, kimse size “o ne giymiş, bu ne yapmış” diye bakmaz. Herkes kendi halindedir ve herkes birbirine saygılıdır.
İlk mekana girer, şöyle bir etrafı süzerim. Gecenin daha başı olduğu için ortam sakindir. Bir şeyler içerken insanları izlemek en büyük keyfimdir. Yeni tanışan çiftlerin o tatlı heyecanı, eski dostların kahkahalarla anılarını tazeleyişi… Her yüzde farklı bir hikaye, her masada farklı bir dünya vardır. Bazen yan masadan biriyle göz göze gelirsiniz, küçük bir tebessümle başlayan sohbet, gecenin ilerleyen saatlerinde sıkı bir dostluğa dönüşebilir.
Geçenlerde yine böyle bir akşam, tek başıma oturmuş etrafı izlerken yanıma genç bir çocuk oturdu. Biraz çekingen, biraz da meraklı gözlerle bana bakıyordu. “Merhaba,” dedi, “Sizi hep buralarda görüyorum, çok havalı bir enerjiniz var.” Bu iltifat karşısında kim erimez ki? Başladık sohbete. Üniversite öğrencisiymiş, yeni gelmiş İstanbul’a. Ona Kadıköy’ü, insanlarını, gecelerini anlattım. Bir Kadıköy travestisi olarak yaşadığım deneyimleri, komik anılarımı paylaştım. Çocuk o kadar rahatladı ki, gecenin sonunda “İyi ki sizinle tanışmışım, Kadıköy’ü sayenizde daha çok sevdim,” dedi. İşte bu anlar, benim için paha biçilmez. İnsanların ön yargılarını bir kenara bırakıp sadece insan olarak iletişim kurabildiği o sihirli anlar…
Dans, Müzik, Eğlence: Gecenin Zirvesi
Isınma turları bittikten sonra sıra asıl eğlenceye gelir. Kadıköy’de her müzik zevkine uygun bir mekan bulmak mümkün. Rock barlar, elektronik müzik kulüpleri, 90’lar Türkçe pop çalan yerler… Benim favorim tabii ki hareketli, yerimde duramayacağım, enerjisi yüksek mekanlar!
Bir mekana girdiğimde, ilk işim pistin nabzını ölçmektir. DJ iyi mi, insanlar eğleniyor mu? Eğer enerji tamsa, hiç düşünmeden kendimi piste atarım. Dans etmek, benim için bir ifade biçimi. Bedenimin müziğin ritmiyle bütünleşmesi, tüm dertleri unutturan bir terapi. O an ne kim olduğumun, ne de insanların ne düşündüğünün bir önemi kalır. Sadece müzik, ben ve dans vardır.
Yine unutamadığım bir anı… Bir gece o kadar coşmuşum ki, pistin ortasında adeta bir yıldız gibi parlıyorum. DJ birdenbire Madonna’dan “Vogue” çalmaya başladı. O an sanki bütün gözler bana döndü. Ben de hiç istifimi bozmadan başladım en afili “vogue” figürlerimi yapmaya. İnsanlar etrafımda bir halka oluşturdu, alkışlar, ıslıklar… O an kendimi gerçekten bir star gibi hissettim. Dans bittiğinde tanımadığım insanlar gelip tebrik etti, “Harikaydın!” dedi. İşte Kadıköy’ün ruhu bu! Kim olursan ol, ne yaparsan yap, eğer içinden gelerek yapıyorsan insanlar sana saygı duyar ve seni alkışlar. Bu şehirde bir Kadıköy travestisi olmak, bazen beklenmedik anlarda sahnenin yıldızı olmak demektir.
Tabii her gece bu kadar şaşaalı geçmiyor. Bazen sadece arkadaşlarla bir köşeye çekilip saatlerce dedikodu yaptığımız, kahkahalarla yeri göğü inlettiğimiz geceler de oluyor. Selin’in yeni flörtü, benim başımdan geçen komik bir olay, ortak arkadaşlarımızın maceraları… Bu sohbetler, gecenin tuzu biberi. Birbirimize destek olur, dertleşir, güleriz. Çünkü bu hayatta en önemli şey, ne yaşarsan yaşa yanında olacak, sana “iyi ki varsın” dedirtecek dostlara sahip olmak.
Gece Yarısı Atıştırması: İşkembe mi, Kokoreç mi?
Eğlencenin doruklarına ulaştıktan sonra, gece yarısını geçince mide guruldamaya başlar. İşte o an, Kadıköy’ün o meşhur gece atıştırmalıkları devreye girer. Tüm gece dans edip enerji harcadıktan sonra o sıcak bir çorba ya da lezzetli bir kokoreç gibisi yoktur.
Bizim de ritüelimiz bellidir. Mekandan çıkar, soluğu ya bir işkembecide ya da en sevdiğimiz kokoreççide alırız. O masaya oturulduğunda, gecenin kritiği yapılır. “Gördün mü o çocuğu, bütün gece bana baktı”, “DJ şu şarkıyı çalmasa daha iyiydi ama neyse”, “Ayakkabılar ayağımı vurdu ama değdi valla”… Bu sohbetler, en az eğlencenin kendisi kadar keyifli.
İşkembecideki o ortam da ayrı bir alemdir. Gecenin farklı noktalarından gelen yorgun ama mutlu insanlar… Herkesin yüzünde gecenin tatlı yorgunluğu. Orada kimse kimsenin ne iş yaptığını, nereden geldiğini sormaz. Herkesin ortak noktası, o an o sıcak çorbaya duyulan ihtiyaçtır. Bir Kadıköy travestisi olarak o masada otururken, yan masadaki takım elbiseli adamla ya da öğrenci gruplarıyla aynı çorbayı kaşıklamak, Kadıköy’ün o birleştirici ruhunu iliklerime kadar hissetmemi sağlar. Hepimiz aynı gecenin yolcularıyız ve o an, o çorba kasesinin başında hepimiz eşitiz.
Gecenin Sonu: Eve Dönüş ve Tatlı Bir Yorgunluk
Karınlar doyduktan, son dedikodular da yapıldıktan sonra artık eve dönme vakti gelmiştir. Sokaklar yavaş yavaş boşalmaya başlar, gecenin o coşkulu kalabalığı yerini sakin bir sessizliğe bırakır. Ayaklarımda topuklu ayakkabıların acısı, yüzümde tatlı bir yorgunluk, ama kalbimde kocaman bir mutlulukla evin yolunu tutarım.
Yolda yürürken gecenin muhasebesini yaparım. Tanıştığım yeni insanlar, ettiğim danslar, attığım kahkahalar… Her gece, bir öncekinden farklı bir macera, farklı bir anı bırakır bende. Bazen eve dönerken vapur iskelesinin oradaki banklara oturur, denizi izlerim. O an, İstanbul’un bütün yorgunluğunu unutturan, insana huzur veren bir andır. Martıların sesi, dalgaların kıyıya vuruşu… Bu şehir, hem çok yorucu hem de bir o kadar şifalı.
Eve geldiğimde ilk iş, o canım ama bir o kadar da acı veren topuklu ayakkabıları fırlatıp atmak olur. Sonra makyajımı temizlerken aynadaki Nursema’ya veda eder, tekrar kendim olurum. Ama içimde, yaşadığım o harika gecenin enerjisi kalır. İşte bu enerji, ertesi güne daha güçlü başlamamı sağlar. Kadıköy travestileri iyi bilir ki bir Kadıköy travestisi olmak, sadece geceleri parlamak değil, aynı zamanda o parıltıyı gündüze taşıyabilmektir.
Kadıköy, benim için sadece bir semt değil. Burası benim evim, özgürlük alanım, sahnem. Burada kendim olabiliyor, yargılanma korkusu olmadan yaşayabiliyorum. Burası, farklılıkların bir araya gelip harika bir ahenk oluşturduğu bir yer. Eğer yolunuz bir gün Kadıköy’e düşerse ve gecenin bir yarısı kahkahalar atarak yürüyen, topuklu ayakkabılarıyla ritim tutan alımlı bir kadın görürseniz, bilin ki o ben olabilirim. Çekinmeyin, bir selam verin. Belki birlikte bir kahve içer, gecenin kritiğini yaparız. Çünkü Kadıköy’de hayat, paylaştıkça güzel. Hepinizi kocaman öpüyorum, bir sonraki macerada görüşmek üzere