Oturun şöyle, alın kahvenizi, çayınızı… Bugün dedikodu kazanını bir hayli harlı ateşle kaynatacağız. Konumuz ne mi? Ah, konumuz o kadar taze, o kadar çıtır ki fırından yeni çıkmış simit gibi: Yeni travestiler! Evet, yanlış duymadınız. Hani o eski, Yeşilçam filmlerinden fırlamış, sürekli acıların kadını modunda, dramatik bakışlar atan travesti imajı var ya? Heh, işte onu alın, güzelce bir katlayın ve naftalinli sandıklara kaldırın. Çünkü sokaklarda, ekranlarda ve en çok da sosyal medyada fırtına gibi esen yepyeni bir nesil var. Peki, bu yeni travestiler kimdir, necidir, ne yer, ne içer? Çağa ayak uydurabildiler mi, yoksa hâlâ “Beni anlasana!” diye Ferdi Tayfur’dan şarkılar mı mırıldanıyorlar? Kemerlerinizi bağlayın, çünkü zaman tünelinde hem eğlenceli hem de bol kahkahalı bir yolculuğa çıkıyoruz!
Nostalji Köşesi: Eskinin Travestisi, Şimdinin “Vintage” Güzeli
Önce bir geçmişe gidelim, ama öyle çok değil, tadımlık. Eskiden travesti olmak ne demekti? Bir kere her şeyden önce büyük bir cesaret işiydi. İnternet yok, “like” yok, “follower” yok. Sadece sen, topuklu ayakkabıların ve sana “uzaylı görmüş masum köylü” gibi bakan bir mahalle dolusu insan… O zamanların travestileri, bir nevi kendi kendilerinin PR ajansı, stilisti, güvenlik görevlisi ve psikoloğuydu. Makyaj malzemeleri sınırlıydı, peruklar bugünkü gibi doğal durmuyordu ve kıyafet bulmak başlı başına bir serüvendi. Annemin naftalinli gardırobundan aşırdığım o payetli elbiseyi bir ben bilirim, bir de naftalin kokusuna “parfüm” muamelesi yapan o zamanki flörtüm…
O dönemde travesti olmak, toplumun sana biçtiği tüm rolleri yırtıp atmak, “Ben buradayım ve sizin kalıplarınıza sığmıyorum!” diye haykırmak demekti. Ama bu haykırış genellikle kapalı kapılar ardında, sadece birbirini anlayanların duyabildiği bir fısıltı olarak kalırdı. Medyada ya acıların kurbanı ya da komedi unsuru olarak yer bulurlardı. Yeni travestiler ise bu mirası aldı, üzerine bir de “loading new software” diyerek çağa uygun bir güncelleme çekti.
Versiyon 2.0: Karşınızda Yeni Travestiler!
Gelelim günümüze. Artık sahnede bambaşka bir rüzgâr esiyor. Bu yeni nesil, Z kuşağının o “rahat, özgüvenli ve dijital” ruhunu sonuna kadar taşıyor. Onlar için sınırlar daha akışkan, kimlikler daha çeşitli ve ifade biçimleri daha cesur. Peki, bu yeni travestiler eskilerden ne gibi farklar taşıyor? Maddeler halinde bir bakalım, kafalar karışmasın.
1. Sosyal Medya İmparatorluğu: “Like”lar Kraliçesi
Eskiden bir travestinin kendini gösterebileceği alanlar Beyoğlu’nun arka sokakları, pavyonlar ya da birkaç cesur mekândı. Şimdi ise her birinin cebinde birer imparatorluk var: Instagram, TikTok, YouTube… Artık bir travesti, evinin salonunda çektiği 15 saniyelik bir video ile milyonlara ulaşabiliyor. Makyaj tüyoları verenler mi dersiniz, komik skeçler çekenler mi, yoksa kendi hayatını bir reality show gibi sunanlar mı… Hepsi var!
Bu dijital sahne, yeni travestiler için sadece bir popülerlik aracı değil, aynı zamanda bir kalkan. Linç kültürü elbette var, ama aynı oranda devasa bir destekçi kitlesi de var. Artık yalnız değiller. Bir “hater” yorumu geldiğinde, anında yüzlerce “Sen harikasın, boş ver onu!” yorumu yağıyor. Bu, onlara inanılmaz bir güç ve özgüven veriyor. Eskiden üç beş kişinin bildiği o “mahalle güzeli”, şimdi on binlerce takipçisi olan bir “influencer”a dönüştü. Artık sadece güzel değil, aynı zamanda bir marka! Kendi ürünlerini çıkaranlar, markalarla iş birliği yapanlar… Ekonomik özgürlüklerini de dijital dünyada inşa ediyorlar. Yani o eski “elalemin ağzı torba değil ki büzesin” lafı, yerini “engelle gitsin canım, ne kasıyorsun?” rahatlığına bıraktı.
2. Teknolojiyle Gelen Güzellik: Filtreler ve Ötesi
Ah o eski günler… Fondöteni bir ton sürerdik ki pürüzler kapansın. Şimdi mi? Telefonun kamerasını açıyorsun, “Paris” filtresini seçiyorsun, hoop! Cilt porselen, gözler ceylan… Tabii işin şakası bir yana, teknoloji sadece filtrelerden ibaret değil. Yeni travestiler, makyaj tekniklerini YouTube’dan, peruk bakımını Instagram’dan öğreniyor. AliExpress ve Amazon gibi platformlar sayesinde dünyanın öbür ucundaki en kaliteli peruğa, en iddialı kostüme bir tıkla ulaşabiliyorlar.
Eskiden iyi bir peruk bulmak için Kapalıçarşı’da saatlerce dolaşmak gerekirdi. Şimdi ise “human hair, lace front, 180% density” gibi terimlerle arama yapıp, ertesi gün kapına gelmesini bekliyorsun. Bu, onlara kendilerini ifade ederken çok daha geniş bir palet sunuyor. İsterlerse bir gün Marilyn Monroe, ertesi gün Billie Eilish olabiliyorlar. Teknoloji, hayal güçlerinin önündeki engelleri bir bir kaldırdı. Artık sadece güzel görünmek değil, bir sanat eseri yaratmak peşindeler. Yüzleri bir tuval, bedenleri bir heykel… Ve bu sanatlarını sergilemek için koskoca bir dijital galerileri var.
3. “Dram” Out, “Mizah” In: Kendi Hikayesinin Komedyeni
Yeşilçam’dan kalma o “kaderin sillesini yemiş travesti” imajı artık çok demode. Yeni travestiler, yaşadıkları zorlukları bir dram malzemesi olarak değil, bir mizah unsuru olarak kullanmayı tercih ediyor. Toplumun onlara yönelik önyargılarıyla, klişelerle dalga geçiyorlar. “Ayol, bugün de erkek olduğumu unutup bakkala pijama altıyla gittim, adamcağız ‘Buyur abi’ deyince jeton düştü” gibi anılarını binlerce kişiye kahkahalarla anlatıyorlar.
Bu mizahi yaklaşım, aslında çok daha güçlü bir duruş. “Evet, ben farklıyım. Evet, hayatım sizin alıştığınız gibi değil. Ama bakın, ben bununla ne kadar eğleniyorum!” mesajı veriyorlar. Bu tavır, önyargılı insanları silahsızlandırıyor. Çünkü acıdan beslenen nefret, kahkaha karşısında ne yapacağını bilemez. Yeni nesil, ağlanacak haline gülmeyi değil, ağlanacak hali komediye çevirip üzerinden para kazanmayı öğrenmiş. Zeka bu olsa gerek! Bu durum, travestilerin toplumdaki algısını da değiştiriyor. Onlar artık sadece “öteki” değil, aynı zamanda bizi güldüren, eğlendiren, hayatımıza renk katan “içimizden biri”.
4. Aktivizm 2.0: Gökkuşağı Bayrağını Dijitalde Dalgalandırmak
Eski nesil travestiler de birer aktivistti aslında. Sadece var olmaları bile bir başkaldırıydı. Ancak bu genellikle bireysel bir mücadeleydi. Yeni travestiler ise bu mücadeleyi organize bir güce dönüştürdü. Onur Yürüyüşleri’nde en önde yürüyorlar, sosyal medyada LGBTİ+ hakları üzerine bilinçlendirici içerikler üretiyorlar, kendileri gibi olanlara yol gösteriyorlar.
Artık mesele sadece “kendi hayatını yaşamak” değil, “herkesin kendi hayatını özgürce yaşayabileceği bir dünya yaratmak”. Bir sorunla karşılaştıklarında bunu sadece kendi çevrelerine anlatmıyorlar. Bir tweet atıyorlar ve konu bir anda ülke gündemine oturabiliyor. Hukuki süreçleri, yaşadıkları ayrımcılıkları şeffaf bir şekilde paylaşıp kamuoyu oluşturuyorlar. Bu, onları sadece birer “eğlence figürü” olmaktan çıkarıp, birer “toplumsal lider” konumuna taşıyor. Onlar, gökkuşağının sadece yedi renkten ibaret olmadığını, içinde binlerce farklı tonu barındırdığını ve her bir tonun saygıyı hak ettiğini en cesur şekilde haykıranlar.
Peki Hiç mi Zorluk Yok? “Update” Her Derde Deva mı?
Elbette bu anlattıklarım, her şeyin pespembe olduğu anlamına gelmiyor. Dijital dünyanın getirdiği kolaylıklar, yeni zorlukları da beraberinde getiriyor. Siber zorbalık, eskisinden çok daha acımasız olabiliyor. Binlerce insanın önünde ifşa edilme, tehdit edilme korkusu her zaman var. Mahremiyet kavramı neredeyse ortadan kalkmış durumda.
Ayrıca, bu “influencer” kültürü, sürekli mükemmel görünme, sürekli mutlu olma baskısı yaratıyor. Herkesin hayatı Instagram’daki kadar parlak değil. Filtreler kalktığında, kamera kapandığında yine aynı toplumsal baskıyla, aynı ailevi sorunlarla, aynı ekonomik sıkıntılarla yüzleşiyorlar. Yeni travestiler için en büyük meydan okumalardan biri de bu: Dijitaldeki “mükemmel benlik” ile gerçek hayattaki “insan benlik” arasındaki dengeyi kurabilmek.
Eski neslin dayanışma ruhu, mahalle kültürü de dijitalleşme ile biraz zayıflamış olabilir. Eskiden herkes birbirinin kapısını çalar, bir tas çorba götürürdü. Şimdi ise dayanışma daha çok “story’e kalp bırakmak” veya “DM’den destek mesajı atmak” şeklinde yaşanıyor. Bu da gerçek hayattaki yalnızlık hissini bazen daha da derinleştirebiliyor.
Sonuç: Güncelleme Başarılı, Sistem Stabil Çalışıyor!
Peki, en baştaki sorumuza dönelim: Yeni travestiler çağa ayak uydurdu mu? Hem de ne uydurmak! Sadece ayak uydurmakla kalmadılar, çağın gidişatına yön veren, trendleri belirleyen aktörler haline geldiler. Eskinin dramatik ve gizemli divası, yerini esprili, zeki, teknolojiye hakim ve ne istediğini bilen bir sosyal medya kraliçesine bıraktı.
Onlar, geçmişin cesaretini bugünün araçlarıyla birleştirdiler. Hem kendileri için daha güvenli ve özgür alanlar yarattılar hem de toplumun geri kalanına farklılıklara saygı duymanın, önyargıları kırmanın ve en önemlisi kendini sevmenin ne kadar değerli olduğunu gösterdiler. Yeni travestiler, sadece topuklular üzerinde yürüyen değil, aynı zamanda toplumu ileriye taşıyan birer güç.
Unutmayın, her nesil kendi devrimini yapar. Eski travestiler varoluşlarıyla bir devrim yaptılar. Yeni travestiler ise bu devrimi dijital dünyaya taşıyarak küresel bir harekete dönüştürdüler. Ve bu hikâye daha yeni başlıyor… Bakalım bir sonraki “update” ile hangi özellikler eklenecek? Merakla bekliyoruz! Şimdilik benden bu kadar, bir sonraki dedikodu seansında görüşmek üzere, öpüldünüz