Bugün rotamızı, o meşhur köprülerin birinden geçirip, daha sakin, daha huzurlu, daha bir “mahalleli” havasi estiren Anadolu Yakası’na çeviriyoruz. Neden mi? Çünkü ortalıkta bir söylenti dolaşıyor: “Anadolu Yakası travesti kadınları bir başka mutlu yahu!” Peki, bu işin aslı astarı nedir? Gelin, çayları kahveleri alıp bu tatlı dedikodunun, bu neşenin kaynağına birlikte inelim. Bu bir şehir efsanesi mi, yoksa gerçekten de Boğaz’ın doğusunda mutluluğun formülü mü bulundu?
İstanbul’un kaotik ama bir o kadar da çekici Avrupa Yakası’nın o bitmek bilmeyen temposuna, kalabalığına ve “her an her şey olabilir” gerginliğine karşın, Anadolu Yakası adeta bir sığınak gibidir. Burada zaman biraz daha yavaş akar, insanlar birbirine daha çok selam verir ve mahalle kültürü hala o eski sıcaklığıyla yaşar. İşte bu atmosfer, mutluluğun ilk tohumlarını eken bereketli toprağın ta kendisi. Bir Anadolu yakası travesti için gün, korna sesleri ve koşuşturan insan seliyle değil, belki de penceresinden sızan sabah güneşiyle denizi izleyerek veya köşe başındaki fırından gelen taze simit kokusuyla başlar. Bu bile başlı başına bir terapi seansı değil de nedir?
Avrupa Yakası’nda hayat bir sprint maratonu gibiyken, Anadolu Yakası’nda uzun ve keyifli bir yürüyüş gibidir. Bu yavaşlık, insana kendini dinleme, anı yaşama ve küçük şeylerden keyif alma fırsatı sunar. Oje sürerken acele etmemek, kahveni yudumlarken gerçekten tadını çıkarmak, bir arkadaşınla Kadıköy rıhtımında saatlerce oturup çekirdek çitlemek… Bunlar lüks gibi görünebilir ama Anadolu Yakası’nın standart paketinde gelen güzelliklerdir. Ve bu sakinlik, ruhu besler. Stresin azalması, içsel huzurun artması demek. E hal böyle olunca, yüzlerdeki tebessümün daha kalıcı olması da kaçınılmaz oluyor.
Mahalle Baskısı mı, Mahalle Destek Hattı mı?
“Mahalle baskısı” diye hep korkutucu bir tabir duyarız. Ama Anadolu Yakası’nda bu kavram, çoğu zaman “mahalle dayanışmasına” evriliyor. Elbette her yer güllük gülistanlık değil, bunu kimse iddia edemez. Ancak burada komşuluk ilişkileri daha bir farklı işliyor. Sabah apartmandan çıkarken karşılaştığın teyzenin “Günaydın güzel kızım” demesi, manav Ahmet Amca’nın en taze çilekleri sana ayırması, esnafın seni isminle tanıması… Bunlar paha biçilemez anlar.
Bir Anadolu yakası travesti olarak toplum içinde var olmaya çalışırken, bu küçük ama anlamlı kabul anları, devasa bir moral kaynağına dönüşüyor. Kendini görünmez veya yabancı hissetmek yerine, bir topluluğun parçası olduğunu hissetmek, o mahallenin bir sakini, bir “bizden biri” olduğunu bilmek, insanın omuzlarındaki görünmez yükü hafifletir. Düşünsenize, bir sabah aynaya bakıp “Bugün harika görünüyorum!” dedikten sonra sokağa çıktığınızda, bu enerjinizi yadırgayan bakışlarla değil, samimi bir gülümsemeyle karşılayan insanlarla karşılaşmak… İşte bu, mutluluğun en saf hali.
Bu semtlerde, özellikle Kadıköy, Moda, Bostancı gibi daha liberal ve sanatla iç içe olan bölgelerde, insanlar kendi hallerindedir. Herkesin kendine has bir tarzı, bir duruşu vardır. Rengarenk saçlı bir punk genç ile elinde pazar arabasıyla gezen emekli bir amcanın aynı kaldırımda yürümesi, kimsenin kimseyi garipsememesi, Anadolu Yakası’nın o “rahat bırakma” kültürünün en güzel yansımasıdır. Bu da bireyin kendini ifade etme özgürlüğünü sonuna kadar yaşamasını sağlar. Kendin olabildiğin yerde ise mutsuz olmak için pek bir sebep kalmaz, değil mi?
Yeşil Alanlar ve Mavi Sular: Ruhun Gıdası Burada!
Şimdi biraz da coğrafyanın nimetlerinden bahsedelim. Beton grisine mahkum bir hayat, ruhu yorar. Anadolu Yakası ise bu konuda tam bir cennet. Fenerbahçe Parkı’nda çimlere yayılmak, Caddebostan sahilinde bisiklete binmek veya paten kaymak, Moda’da bir çay bahçesinde oturup denizi ve martıları izlemek… Bunlar, şehrin içinde nefes almanızı sağlayan paha biçilmez lüksler.
Doğayla iç içe olmak, bilimsel olarak kanıtlanmış bir şekilde stresi azaltır ve mutluluk hormonlarını tetikler. Bir Anadolu yakası travesti için de durum farklı değil. Zor bir günün ardından kendini sahile atmak, iyot kokusunu içine çekmek, dalgaların sesini dinlemek… Tüm negatif enerjiyi alıp götüren sihirli bir formül gibi. Belki de o meşhur mutluluğun sırrı, biraz da bu iyot kokusunda ve dalga sesinde saklıdır.
Ayrıca bu yeşil ve mavi alanlar, harika birer sosyalleşme mekanıdır. Arkadaş gruplarıyla toplanıp piknik yapmak, köpeğini gezdiren başka hayvanseverlerle tanışmak, spor yaparken yeni insanlarla kaynaşmak… Avrupa Yakası’nın kapalı mekanlara sıkışmış sosyal hayatının aksine, Anadolu Yakası açık havada, daha doğal ve samimi bir sosyalleşme imkanı sunar. İnsan ilişkileri daha organik bir şekilde gelişir. Bir kafede tanıştığın biriyle belki sadece o anlık bir sohbet edersin, ama sahilde birlikte gün batımını izlediğin biriyle kurduğun bağ daha derin olabilir. Bu da aidiyet hissini ve sosyal çevrenin kalitesini artırarak mutluluğa doğrudan katkı sağlar.
Sanat, Kültür ve Kendini İfade Etmenin Binbir Yolu
Kadıköy’den bahsetmişken, onun sanat ve kültürle ne kadar iç içe bir semt olduğunu es geçmek olmaz. Süreyya Operası, Rexx Sineması, envaiçeşit tiyatro sahnesi, kitapçıları, plakçıları ve her köşe başında karşınıza çıkabilecek atölyeleriyle Anadolu Yakası, ruhu besleyen bir sanat vahasıdır.
Kendini ifade etmek, bir bireyin en temel ihtiyaçlarından biridir. Bir Anadolu yakası travesti kadını için bu, bazen bir sahne performansı, bazen bir resim, bazen de sadece kendi stilini yaratma biçiminde ortaya çıkabilir. Anadolu Yakası’nın bu zengin kültürel dokusu, kendini ifade etmek için sonsuz olanaklar sunar. Bir tiyatro kursuna yazılabilir, bir seramik atölyesine katılabilir, ya da sadece Kadife Sokak’ta (Barlar Sokağı) oturup etrafındaki o yaratıcı ve bohem kalabalığı izleyerek ilham alabilirsin.
Bu sanatsal ortam, farklılıklara karşı daha hoşgörülü bir atmosferi de beraberinde getirir. Sanatın olduğu yerde kalıplar kırılır, normlar sorgulanır ve bireysellik kutsanır. Bu da kendini ait hissetmek ve “öteki” olmaktan korkmamak için ideal bir zemin hazırlar. Kendi kimliğini, varoluşunu sanatla, estetikle, yaratıcılıkla birleştirebilen bir insanın mutsuz olması düşünülebilir mi? Aksine, bu durum varoluşsal bir tatmin ve derin bir yaşam sevinci getirir.
Peki, Gerçekten Sır Nedir? Sonuç Olarak Mutluluk Formülü
Geldik en can alıcı soruya. Tüm bu anlattıklarımızdan sonra, Anadolu Yakası travesti kadınlarının mutluluğunun sırrını tek bir cümlede özetleyebilir miyiz? Belki de sır, tek bir şeyde değil, tüm bu parçaların birleşiminde saklıdır.
Sır;
- Trafik çilesi yerine vapur sefası yapabilmektedir.
- Beton yığınları yerine Caddebostan sahilinde yeşile ve maviye doyabilmektedir.
- Yargılayan bakışlar yerine, Moda’daki esnafın “Hoş geldin komşu” diyen samimiyetindedir.
- Koşuşturmaca yerine, bir arkadaşla saatlerce geyik yapabilme lüksündedir.
- Kalabalığın gürültüsü yerine, kendi iç sesini duyabildiğin o sakin anlardadır.
- Kim olman gerektiği baskısı yerine, kim olduğunu özgürce yaşayabildiğin o yaratıcı atmosferdedir.
Kısacası, Anadolu Yakası bir coğrafi bölgeden çok, bir yaşam biçimi sunuyor. Daha insancıl, daha sakin, daha kabullenici ve daha “an”da kalmaya izin veren bir yaşam biçimi. Elbette her travesti kadınının deneyimi biriciktir ve genelleme yapmak doğru olmaz. Ancak Anadolu Yakası’nın sunduğu bu atmosferin, mutluluk ibresini bir tık yukarı taşıdığı da bir gerçek.
Belki de mutluluk, ulaşılması gereken uzak bir hedef değil, her gün içinde yürüdüğümüz o kaldırımda, selam verdiğimiz o komşuda, içtiğimiz bir bardak çayda saklıdır. Ve belki de Anadolu Yakası, bize sadece bunu hatırlatıyordur. Ne dersiniz, bir vapurla karşıya geçip bu mutluluğa bir selam çakmaya değmez mi?