Selam canım, yine ben! Malum, İstanbul’un cıvıl cıvıl sokaklarında bir o yana bir bu yana salınırken, bazen insan kendini tek başına hissedebiliyor. Hele ki konu gönül işleri, yani o meşhur travesti arkadaşlık mevzusu olunca, işler iyice sarpa sarabiliyor. Hani o meşhur “swipe right, swipe left” oyunu var ya? Bazen bir bakıyorsun, parmakların nasır tutmuş ama elinde var olan tek şey “Eee, nasılsın?” mesajından öteye gitmeyen bir sürü boş muhabbet. İşte tam da bu noktada, “Yeter be!” deyip telefonumu kanepeye fırlattığım bir anımda bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Hazırsanız, çayınızı kahvenizi alın, çünkü size sanal alemin sahte pırıltılarından sıyrılıp, İstanbul’un kalbinde gerçek bağlar kurmanın, o aradığımız samimi travesti arkadaşlık ilişkilerini yeşertmenin yollarını anlatacağım. Biraz dertleşeceğiz, biraz güleceğiz, bolca da “Aaa, valla aynı ben!” diyeceğiniz anlar yaşayacağız. Kemerlerinizi bağlayın, başlıyoruz!
Profil Fotoğrafı Kâbusu: O Ben miyim Gerçekten?
Her şey o malum uygulamalara bir profil oluşturmakla başlıyor. Galerinde yüzlerce fotoğraf… Hangisini koysan? Birinde ışık kötü, diğerinde peruk kaymış, öbüründe makyaj akmış. En sonunda, üç yıl önce bir arkadaşının düğününde, o efsanevi gecede çekilmiş, sanki podyumdan yeni inmiş gibi göründüğün o tek kareyi buluyorsun. Filtreler, efektler derken bir bakmışsın, bambaşka bir insan yaratmışsın. “Aman ne olacak canım, ilk izlenim önemli,” diye kendini avutuyorsun.
Ama sonra o ilk buluşma anı geliyor… Karşındaki kişi sana bakıyor, sonra telefonundaki fotoğrafa, sonra tekrar sana. O an yüzündeki “Bir saniye, navigasyon yanlış yere mi getirdi acaba?” ifadesini görmemek için içinden dualar ediyorsun. Tatlım, şunu bir netleştirelim: Kimse mükemmel değil. O filtrelerle yarattığın tanrıça imajı yerine, en doğal, en güler yüzlü halini yansıtan bir fotoğraf koymak, en başından dürüst bir başlangıç yapmanı sağlar. Unutma, seni sen olduğun için sevecek, o anlık kusursuz görüntü için değil. Hem o küçük kusurlar değil midir bizi biz yapan?
“Selam” Mesajının Ötesine Geçmek
Diyelim ki o mükemmel (ve gerçekçi) profili oluşturdun. Eşleşmeler gelmeye başladı. Ve işte o an, o korkunç bildirim sesi: “Selam.” Sadece “selam”. Ne bir emoji, ne bir soru, ne de en ufak bir yaratıcılık kırıntısı. Bu noktada insanın içinden “Aleykümselam, buyur cenaze namazına mı geldin?” demek geçiyor.
Bir travesti arkadaşlık arayışındaysan ve gerçekten bir bağ kurmak istiyorsan, ilk adımı atarken biraz daha çaba göstermen gerekiyor. Karşındakinin profiline bir göz at. Belki ortak bir ilgi alanınız vardır? Belki gittiği bir mekânı sen de seviyorsundur. “Selam, profilinde gördüm de sen de mi Kadıköy’deki o yeni kahveciye takılıyorsun? Oranın flat white’ı bir efsane!” gibi basit bir başlangıç bile, o sıkıcı “selam” döngüsünü kırmaya yeter. İnan bana, bu küçük detaylar, “Naber, iyi, sen?” faslını atlayıp direkt konunun kalbine inmenizi sağlar.
İstanbul’un Labirentlerinde Gerçek Bir Bağlantı Aramak
Peki, diyelim ki online dünyada o sıkıcı döngüyü kırdın ve gerçekten sohbeti keyifli biriyle tanıştın. Sıra geldi yüz yüze görüşmeye. İşte burası, işlerin hem heyecanlı hem de biraz korkutucu hale geldiği yer. Özellikle İstanbul gibi dev bir metropolde yaşayan bir travesti için “Nerede buluşsak?” sorusu, basit bir lojistik sorundan çok daha fazlası. Güvende hissedeceğin, rahat olabileceğin, insanların seni yargılamadan sadece iki insan olarak sohbet etmenize izin vereceği bir yer bulmak, bazen samanlıkta iğne aramak gibi.
Güvenli Limanlar ve İlk Buluşma Taktikleri
Canım, ilk buluşma için gidip de şehrin en kalabalık, en tekinsiz sokağını seçmenin bir anlamı yok. Kendini rahat ve güvende hissedeceğin yerler her zaman önceliğin olmalı. Cihangir’in, Kadıköy’ün, Beşiktaş’ın o cıvıl cıvıl ama aynı zamanda daha açık fikirli atmosferine sahip ara sokaklarındaki butik kafeler, genellikle harika seçeneklerdir. Hem bir kahve eşliğinde sohbet etmek, hem de ortamın nabzını tutmak için idealdir.
Bir de şu var: İlk buluşmada beklentiyi arşa çıkarmamak lazım. Unutma, bu bir iş görüşmesi değil, hayatının aşkını bulma zorunluluğu da yok. Sadece yeni bir insanla tanışıyorsun. Belki harika bir aşk başlar, belki de ömür boyu sürecek bir dostluk. Belki de sadece o gün keyifli bir kahve içmiş olursun. Her olasılığa açık olmak, üzerindeki baskıyı azaltır ve daha doğal davranmanı sağlar. Eğer karşıdaki kişiyle elektrik tutmazsa, “Neyse, en azından evden çıkıp hava aldım,” diyebilmek de bir kazançtır.
Arkadaşlığın Farklı Tonları: Herkes Sevgili Olmak Zorunda Değil
Travesti arkadaşlık denilince aklımıza hemen romantik ilişkiler geliyor. Ama dur bakalım, hayat sadece aşktan ibaret değil ki! Bazen en çok ihtiyacımız olan şey, derdimizi anlatabileceğimiz, bir kahve içip iki lafın belini kırabileceğimiz, bizi anlayan ve yargılamayan bir dosttur.
Trans kimliğimiz, hayatımızın önemli bir parçası. Bu yolculukta benzer deneyimleri paylaştığımız, aynı zorluklarla mücadele ettiğimiz insanlarla bir araya gelmek inanılmaz bir güç veriyor. Bazen sadece “Bugün peruk takmak hiç içimden gelmiyor,” dediğinde seni anlayacak birine ihtiyaç duyarsın. Ya da yeni aldığın o topuklu ayakkabıyla ilk yürüyüş denemendeki komik anını anlatıp kahkahalarla gülebileceğin bir arkadaş istersin.
Kendi Çevreni Oluşturmak
Bu dostlukları kurmak için illa ki dating uygulamalarına ihtiyacın yok. İstanbul’da LGBTİ+ dostu mekanlar, derneklerin düzenlediği etkinlikler, atölyeler, film gösterimleri… Bunlar, senin gibi insanlarla tanışmak için harika fırsatlar sunuyor. Başta biraz çekinebilirsin, “Ya kimseyi tanımazsam?” diye düşünebilirsin. Ama unutma, oradaki herkes yeni insanlarla tanışmak, sosyalleşmek ve bir topluluğun parçası olmak için orada. Sadece bir gülümseme, basit bir “Merhaba” bile harika başlangıçlara kapı aralayabilir.
Kendi “kabile”ni, kendi destek çevreni oluşturmak, travesti arkadaşlık arayışında sana sadece moral vermekle kalmaz, aynı zamanda romantik ilişkilerde daha seçici ve özgüvenli olmanı da sağlar. Çünkü bilirsin ki, hayatında seni sen olduğun için seven ve destekleyen harika insanlar zaten var. Bir partner, bu harika çemberi tamamlayan bir bonus olur, bir zorunluluk değil.
Reddedilmek Dünyanın Sonu Değil, Sadece Bir Yön Tabelası
Gelelim en can acıtıcı ama en öğretici konuya: Reddedilmek. O kadar yazıştın, konuştun, hayaller kurdun ve buluştuğunuzda “Aradığım elektrik bu değil,” cümlesini duydun. Ya da daha kötüsü, hiçbir açıklama yapmadan ortadan kayboldu (ghosting’in cehennemde özel bir locası olduğuna inanıyorum). Evet, acıtıyor. Evet, insanın kendine olan güvenini sarsıyor. Ama bu, senin değersiz olduğun anlamına gelmiyor.
Şunu asla unutma: Herkesin zevki, beklentisi, hayat görüşü farklı. Birinin seni beğenmemesi, bir başkasının sana hayran olmayacağı anlamına gelmez. Belki o, esmer seviyordu sen sarışınsın. Belki o, ev kuşu arıyordu sen gezginsin. Belki de sadece zamanlamanız yanlıştı.
Reddedilmeyi kişisel bir hakaret olarak algılamak yerine, bir eleme süreci olarak gör. O kişi, senin için doğru kişi değildi ve hayat sana “Yanlış yol, buradan devam etme,” dedi. Bu seni, sana gerçekten değer verecek, enerjinin tutacağı o doğru kişiye bir adım daha yaklaştırdı. Her “hayır”, doğru “evet”e giden yolda bir adımdır. O yüzden silkelen ve kendine gel. O taç başından düşmesin, şöyle bir düzelt ve yürümeye devam et!
Mükemmel Arkadaşlığı Değil, Gerçek Bağlantıyı Ara
Canım benim, bu uzun sohbetin sonuna geldik. Gördüğün gibi, travesti arkadaşlık konusu, inişleri ve çıkışlarıyla tam bir macera. Tinder‘da parmakların uyuşana kadar insan elemekten, Cihangir’de içilen o ilk kahvenin heyecanına; “selam” mesajının sıkıcılığından, seni anlayan bir dostla ettiğin o derin sohbete kadar her anı değerli.
Bu yolda sana verebileceğim en önemli tavsiye şu: Mükemmeli aramaktan vazgeç. Ne sen mükemmelsin, ne de karşına çıkacak insanlar. Filtreli fotoğrafların, havalı biyografilerin ardındaki gerçek insanı görmeye çalış. Kendi gerçekliğini, kendi doğallığını ortaya koymaktan çekinme. Seni gerçekten sevecek kişi, o parlatılmış imajını değil, sabah uyandığındaki dağınık saçını, en aptal esprine bile kahkahalarla gülen halini, en savunmasız anında omzuna yaslanışını sevecek.
İstanbul’un bu büyülü ama bir o kadar da yorucu kaosunda, gerçek bir bağ kurmak, ruhuna dokunan birini bulmak mümkün. Yeter ki sabırlı ol, kendine karşı dürüst ol ve en önemlisi, kendini sevmekten asla vazgeçme. Unutma, sen bu hayatta aradığın en değerli arkadaşsın. Gerisi sadece tatlı birer bonus.
Şimdi o telefonu eline al, ama bu sefer sadece kaydırmak için değil. Belki de o eski bir arkadaşına “Nasılsın?” mesajı atarsın. Belki de bir etkinliğe katılmak için adım atarsın. Ya da sadece kendine bir kahve ısmarlayıp, İstanbul’u izlersin. Seçim senin. Unutma, macera daha yeni başlıyor