yabancı travesti istanbul

Yabancı Travesti Sue’nin Gözünden İstanbul Macerası

Kendisi bir yabancı travesti ve kader onu İstanbul’un o karmaşık ama bir o kadar da büyülü sokaklarına atmış. Hazırsanız, Sue’nin topuk sesleri eşliğinde İstanbul’u nasıl fethettiğini dinleyelim. Unutmayın, bu hikayede bolca kahkaha, biraz şaşkınlık ve bolca samimiyet var! Blogumun bu köşesinde yine sizlerle beraberim ve bu sefer size öyle bir hikaye anlatacağım ki, hem kahkahalara boğulacak hem de “Vay be!” diyeceksiniz. Konuğumuz, okyanusları aşıp gelmiş, rüzgarıyla hepimizi savuran biricik Sue!

Bavul, Umutlar ve Bir Tutam Merak: Sue İstanbul’da!

Sue, adını ilk duyduğumda aklıma gelen o klasik sarışın, mavi gözlü Avrupalı klişelerinden çok uzaktı. Brezilya’nın sıcak kanını damarlarında taşıyan, enerjisiyle yerinde duramayan, esmer bir afet. Kendi ülkesinde hayatın getirdiği zorluklardan biraz uzaklaşmak, yeni bir kültür tanımak ve belki de kendini yeniden keşfetmek için bir bilet almış ve soluğu İstanbul’da almış. Bana ilk buluşmamızda anlattığı şey şuydu: “Canım, Brezilya’da her köşe başında samba ve futbol var sanıyorlar. Ama benim ruhumda biraz daha fazla baharat, biraz daha fazla gizem vardı. Haritayı açtım, parmağımı bir yere koydum ve işte buradayım!”

Tabii İstanbul’a gelmek, turistik bir gezi yapmak gibi değil. Sue’nin amacı burada yaşamaktı. İlk şoku Atatürk Havalimanı’ndan taksiye bindiği an yaşamış. Taksici amcamızın “Nereye abla?” sorusuyla başlayan macera, E-5 trafiğinde geçen saatlerle devam etmiş. Sue o anı şöyle anlatıyor: “Arkamda korna çalan bir minibüs, yanımda bana ‘çay, kahve?’ diye bağıran bir satıcı, önümde ise kırmızı ışıkta durmayan bir araba… O an anladım ki, burası benim bildiğim kurallarla oynanan bir oyun değil. Burası İstanbul ve burada kurallar yeniden yazılır!”

İlk haftalarını Beyoğlu’nun arka sokaklarında, küçük bir dairede geçirmiş. Dil bilmemenin zorluğunu iliklerine kadar hissetmiş. Markete gidip süt almak istediğinde, kendisine yoğurt verildiği, “tuz” demek isterken yanlışlıkla bambaşka bir şey söylediği komik anılar biriktirmiş. Ama Sue’nin en büyük silahı neydi biliyor musunuz? Gülümsemesi ve kendine olan güveni. Bir yabancı travesti olarak dikkat çekmemesi imkansızdı. Uzun boyu, iddialı giyim tarzı ve o egzotik havasıyla girdiği her ortamda bütün gözler ona çevriliyordu.

Mahalle Baskısı mı? Yoksa Mahalle Merakı mı?

Sue’nin yerleştiği mahalle, tipik bir Türk mahallesiydi. Perdesini aralayıp dışarıyı izleyen teyzeler, bakkal önünde toplanıp memleket meselelerini çözen amcalar ve her şeye “Abla bu ne kadar?” diye soran çocuklar… Sue, ilk başlarda bu yoğun ilgiden biraz çekinmiş. Her dışarı çıktığında fısıltıların, meraklı bakışların hedefi olmuş. “Acaba benden rahatsızlar mı?” diye düşünürken, bir gün kapısı çalmış. Gelen, karşı komşusu Ayşe Teyze’ymiş. Elinde bir tabak sıcak börekle kapıda belirmiş ve çat pat İngilizcesiyle “Welcome komşu!” demiş.

İşte o an, Sue’nin İstanbul’a ve Türk insanına olan bakışı tamamen değişmiş. O meraklı bakışların altında yatan şeyin aslında kötü niyet değil, saf bir merak ve tanıma isteği olduğunu anlamış. Ayşe Teyze’nin böreği, bir başlangıç olmuş. Sonrasında mahalledeki diğer kadınlarla tanışmış. Kimi ona örgü örmeyi öğretmeye çalışmış, kimi de en iyi turşunun nasıl kurulduğunu anlatmış. Sue, onlara makyaj sırları vermiş, Brezilya dansları öğretmiş. O küçük mahallede, diller farklı olsa da kalpler aynı dilde konuşmaya başlamıştı.

Sue’nin en komik anılarından biri de mahalledeki bakkal Mehmet Amca ile ilgili. Mehmet Amca, Sue’yi her gördüğünde “Ooo bizim yabancı gelin gelmiş!” diye takılırmış. Sue ilk başta “gelin” kelimesinin ne anlama geldiğini anlamamış, iltifat sanıp teşekkür etmiş. Daha sonra anlamını öğrenince kahkahalara boğulmuş. “Hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum,” diyor. “Mehmet Amca, beni o kadar benimsedi ki, beni mahallenin bir parçası, ailenin bir kızı gibi gördü. Bu, parayla satın alamayacağınız bir duygu.” Bu deneyim, onun için “yabancı travesti” etiketinin ötesinde, sadece “Sue” olarak kabul görmenin ne kadar değerli olduğunu göstermişti.

İstanbul Geceleri: Işıltı, Dans ve Biraz da Dram

Gündüzleri mahallenin “yabancı gelini” olan Sue, geceleri İstanbul’un ışıltılı dünyasına akıyordu. Bir travesti olarak kendini en özgür hissettiği yerler, elbette ki Beyoğlu’nun, Kadıköy’ün renkli mekanlarıydı. Sahneye çıktığı, dans ettiği, enerjisiyle herkesi kendine hayran bıraktığı geceler… İstanbul’un gece hayatı, ona hem kucak açmış hem de bazı zorluklar çıkarmıştı.

Bir yabancı travesti olarak, yerli arkadaşlarına göre daha fazla dikkat çekiyordu. Kimi zaman bu ilgi hoşuna gitse de, bazen tacize varan rahatsız edici durumlarla da karşılaşmış. Ama Sue, pes edecek bir kadın değildi. “Biri bana laf attığında, dönüp en güzel gülümsememle öyle bir laf sokarım ki, neye uğradığını şaşırır,” diyor. “Burada ayakta kalmanın kuralı bu: Güçlü olacaksın, zeki olacaksın ve asla kendini ezdirmeyeceksin.”

İstanbul’da edindiği travesti arkadaşları, onun en büyük destekçisi olmuş. Beraber hazırlanıp gecelere aktıkları, dertleştikleri, birbirlerinin yaralarını sardıkları bir kız kardeşlik ağı kurmuşlar. Bu arkadaşlıklar sayesinde, Türk argosunu, “trip atmanın” inceliklerini, pazarlık yapmanın kurallarını öğrenmiş. Mesela, taksiye binmeden önce pazarlık yapılması gerektiğini acı bir tecrübeyle öğrenmiş. “İlk zamanlarımda Taksim’den Beşiktaş’a gitmek için neredeyse bir servet ödüyordum. Sonra bizim kızlar öğretti. Artık taksimetreyi açtırmadan o arabaya adımımı atmam!” diye gülerek anlatıyor.

Sue’nin İstanbul gecelerindeki favori mekanı, Boğaz manzaralı bir teras bar. Orada hem müziğin keyfini çıkarıyor hem de İstanbul’un o eşsiz siluetini izleyerek hayallere dalıyor. “Bu şehirde her şey mümkün,” diyor. “Bir an en dipte hissedebilirsin, bir sonraki an ise dünyanın tepesindeymiş gibi… İstanbul, tam bir duygu rollercoaster’ı. Ama ne olursa olsun, bu yolculuğa değer.”

Aşk, Flört ve “Sen Şimdi Tam Olarak Nesin?” Sorunsalı

Gelelim en can alıcı konuya: Aşk! Bir yabancı travesti olarak İstanbul’da flört etmek nasıl bir deneyim? Sue bu soruya derin bir iç çekerek cevap veriyor: “Ah canım ah, orası tam bir roman konusu!”

Sue, İstanbul’da birçok farklı insanla tanışmış. Kimi onun Brezilyalı kimliğine, kimi egzotik güzelliğine, kimi de sadece “farklı” olmasına ilgi duymuş. Ancak işler ciddiye binmeye başladığında, o meşhur soruyla karşılaşmış: “Sen şimdi tam olarak nesin?” Bu soru, Sue için hem sinir bozucu hem de bir o kadar üzücüymüş. “Ben ne miyim? Ben Sue’yum! Karşında duran, gülen, konuşan, hisseden bir insanım. Bundan daha fazlasına ne gerek var?”

Türk erkeklerinin flört etme tarzını da oldukça ilginç buluyor. Direkt olmak yerine dolaylı yolları tercih etmeleri, sürekli iltifat edip sonra ortadan kaybolmaları, “nasılsın?” mesajından sonra haftalarca sessiz kalmaları… Bunların hepsi Sue için yeni ve şaşırtıcı deneyimler olmuş. “Bir gün biri bana ‘Gözlerin okyanus gibi, içinde boğulmak istiyorum’ dedi. Ertesi gün mesajlarıma bile cevap vermedi. Sanırım benim okyanusta boğuldu!” diye dalga geçiyor.

Ancak tüm bu komik ve bazen de sinir bozucu deneyimlerin arasında, kalbine dokunan anlar da yaşamış. Onu sadece bedeniyle değil, ruhuyla, zekasıyla gören, “yabancı travesti” etiketinin ardındaki insanı tanımak isteyen kişilerle de tanışmış. Bu ilişkiler kısa sürmüş olsa da, ona İstanbul’da aşkın da mümkün olabileceğini göstermiş. “Henüz prensimi bulamadım,” diyor. “Ama İstanbul sokaklarında bir yerlerde beni beklediğini biliyorum. Belki bir vapurda, belki bir kahve dükkanında… Kim bilir?”

İstanbul’un Lezzetleri ve Sue’nin Midesi

Sue’nin İstanbul’a olan aşkının bir diğer sebebi de şüphesiz ki yemekler! Kendisi tam bir gurme. Brezilya mutfağının baharatlı ve çeşitli lezzetlerine alışkın olan Sue, Türk mutfağına adeta aşık olmuş.

İlk favorisi tabii ki kebap. “O etin mangalda pişerken çıkardığı ses, o koku… Benim için bir terapi gibi,” diyor. Ama Sue’nin favorileri sadece kebapla sınırlı değil. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi menemen, ara sokaklarda keşfettiği nohutlu pilav, soğuk bir kış gününde içini ısıtan mercimek çorbası ve tabii ki tatlıların şahı künefe!

Yemekle ilgili en komik anısı ise kokoreçle tanışması. Arkadaşları onu bir gece yarısı “Sana efsane bir lezzet tattıracağız” diye alıp bir kokoreççiye götürmüşler. Sue, o ekmek arası şeyin ne olduğunu bilmeden afiyetle yemiş ve tadına bayılmış. “Hayatımda yediğim en lezzetli sandviçti!” demiş. Sonra arkadaşlarının “Canım o yediğin şey aslında…” diye başlayan açıklamasıyla büyük bir şok yaşamış. Ama o şok bile kokoreç sevgisine engel olamamış. “Ne olduğunun ne önemi var? Lezzetli mi, lezzetli! Gerisi teferruat,” diyor.

Sue, Türk kahvesi falına da merak sarmış durumda. Mahalledeki komşu teyzelerle toplanıp kahve içtikten sonra fincanları kapatıp fallara bakıyorlar. “Fallarımda hep uzun boylu, esmer bir kısmet çıkıyor. Sanırım İstanbul’da kalmam için bir işaret bu!” diye gülüyor.

Sue’den İstanbul’da Hayata Tutunma Rehberi

Sue, İstanbul’da geçirdiği onca zamandan sonra artık şehrin kurallarını çözmüş bir uzman sayılır. Kendi gibi İstanbul’a gelmeyi düşünen veya burada yaşayan diğer yabancı travesti arkadaşlarına da birkaç tavsiyesi var:

  1. Türkçe Öğrenin (En Azından Temel Şeyleri): “Lütfen,” “teşekkür ederim,” “bu ne kadar?” ve en önemlisi “indirim yok mu?” gibi sihirli kelimeler hayat kurtarır. İnsanlar sizin dil öğrenmeye çalıştığınızı gördüklerinde daha sıcakkanlı olurlar.
  2. Meraklı Bakışlardan Korkmayın: Türk insanı meraklıdır. Bu genellikle kötü niyetten değil, tanıma isteğindendir. Bir gülümseme, çoğu zaman buzları eritmeye yeter.
  3. Kendi “Ailenizi” Kurun: Sizi anlayan, destek olan arkadaşlıklar edinin. Bu şehirde yalnız hissetmemenin en iyi yolu, güvenebileceğiniz bir çevre oluşturmaktır. Travesti topluluğu içinde harika dostluklar bulabilirsiniz.
  4. Pazarlık Yapmaktan Çekinmeyin: Özellikle Kapalıçarşı ve turistik yerlerde pazarlık, oyunun bir parçasıdır. İlk söylenen fiyata asla “evet” demeyin!
  5. Kendiniz Olun: İstanbul, binlerce farklı rengi barındıran bir mozaik. Sizin renginiz de bu mozaiğin bir parçası. Kendiniz olmaktan, tarzınızı yansıtmaktan asla vazgeçmeyin. Evet, zorluklar olacak ama özgünlüğünüz sizin en büyük gücünüzdür.

Bir Yabancı Travesti, Bir Şehir ve Sonsuz Hikaye

Sue’nin hikayesi, İstanbul’un sadece camilerden, saraylardan ve köprülerden ibaret olmadığını gösteriyor. Bu şehir, içinde yaşayan her bir bireyin hikayesiyle nefes alıyor. Bir yabancı travesti olarak Sue’nin yaşadıkları, hem zorluklarla hem de inanılmaz güzelliklerle dolu. O, bu şehrin karmaşasında kendine bir yol bulmuş, önyargıları kahkahalarıyla yıkmış ve en önemlisi, İstanbul’u evi olarak benimsemiş.

Sue’ye “İstanbul senin için ne ifade ediyor?” diye sorduğumda, gözleri parlayarak cevap veriyor: “İstanbul, benim için hayatta kalma sanatı. Her gün yeni bir macera, her köşe başında yeni bir sürpriz. Bazen beni yoruyor, bazen ağlatıyor ama asla sıkmıyor. Burası, beni ben olduğum için seven insanlarla tanıştığım, kendimi yeniden keşfettiğim yer. Burası artık benim şehrim.”

Evet canlarım, Sue’nin hikayesi böyle. Umarım onun bu enerjisi, bu neşesi ve hayata tutunma gücü size de ilham vermiştir. Unutmayın, hayat nerede olursanız olun, hangi kimlikte olursanız olun, cesaretle ve sevgiyle yaşandığında güzel. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve topuklarınızın sesini kimseden esirgemeyin!


Meta Başlık:

Meta Açıklama:

Etiketler:

Scroll to Top